16 Ekim 2015 Cuma

1. Devletin caydırıcı yönü hissettirilmelidir

Kuran’da Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız. (Enfal Suresi, 60)

Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin
düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız.
..
 
(Enfal Suresi, 60)
Ayette Cenab-ı Allah, bildiğimiz veya bilmediğimiz tüm düşmanlara karşı “bir caydırıcılık unsuru olarak” askeri hazırlık yapılmasını öğütlemektedir. Ayetten açıkça anlaşılabileceği şekilde bu askeri hazırlık, düşmanlık yapan veya bunun hazırlığında olanlara korku salmakta ve onların güçlerini kırmaktadır. Söz konusu tedbirler neticesinde saldırganlar, planladıkları ataklardan caymak zorunda kalmakta, etkisizleşmektedirler. Dolayısıyla askeri anlamda güçlenip kuvvet toplama, bu konuda hazırlık yapma, tehlikeleri sindirmek için Müslümanların başvurması gereken önemli bir yoldur, gereklidir.
Güneydoğu’da oluşan ve PKK’nın şehir içlerinde güçlenmesine olanak veren vahim duruma karşı bölge halkı, devletimizin kendisini daha fazla hissettirmesini ve bunun için de çok acele edilmesini sıklıkla dile getirmektedir. PKK, kahpece eylemlerine göz göre göre devam etmekte, askerimize, polisimize sokak ortasında pusu kurmakta, kalleş yöntemlerini arsızca sürdürmektedir. Bu sinsi tuzakları, sokaklarda KCK mahkemelerinin çadırlarını gören, YPG sözde asayiş birimlerinin her fırsatta devrede olduğuna şahit olan, sıklıkla PKK tarafından tehdit edilen, haraca tabi tutulan halkımız; devletimizi ve askerimizi daha güçlü şekilde bölgede görmek istemektedir. Aksi takdirde şüpheye düşmekte, korunamayacaklarına inanmakta ve mecburen bölgede güçlü gördükleri KCK’nın dediklerini yapmakta, destekçisi gibi gözükmektedirler. Tehdit o kadar büyüktür ki, bu insanlarımız PKK’ya karşı mücadele ettikleri surette devletin kendilerini koruyup korumayacağı konusunda şüpheye düşmektedirler.
Bu durumun ortadan kaldırılabilmesi için caydırıcı unsurların devreye sokulması gerekmektedir. Caydırıcılığın başlıca şartı kuşkusuz ki silah ve güçlü bir ordudur. Ordumuzun güçlü ve ihtişamlı bir şekilde özellikle Güneydoğu illerimizde sıklıkla kendisini göstermesi elzemdir. Ordumuz daha kapsamlı, menzili yüksek olan silahlarla donatılmalı, mühimmat bakımından güçlendirilmeli ve askerlerimiz mutlaka toplu halde dolaşmalıdırlar. Geniş yetkili polisimizin yanı sıra bölgede özel harekat birimlerinin sürekli olarak bulunması şarttır. Etrafta umarsızca asılmış PKK paçavralarına izin verilmemesi, kurulan çadırların hemen yıkılması, provokasyonlara göz açtırılmaması hayatidir. Yolların kesilmesi, tırların yakılması gibi kalleşçe eylemlerin en sert tedbirlerle önüne geçilmelidir. Tehdit mektuplarının kaynağı hemen tespit edilmeli ve ilgili kişiler hızlı bir şekilde gözaltına alınmalıdır. PKK, azgınlaşmaya teşebbüs ettiğinde karşısında özel eğitimli, gerilla savaşını yakından tanıyan ve geniş yetkili özel harekat birimlerini mutlaka görmelidir. Bu birimler, sayıca oldukça fazla askerlerden oluşmalı, küçük bir kasabaya dahi büyük birlikler gönderilmelidir. PKK’nın azgınlaştığı ve şehit haberlerinin arttığı şu günlerde ise yapılması gereken seferberlik ilan edip, kısa süre içinde 4 milyon askeri toplayıp, PKK ile ilgili sorunları bir veya birkaç gün içinde bitirmektir.

Özel Harekat birimlerimiz, özellikle Güneydoğu bölgemizde kendilerini göstermeli, Devletin caydırıcı gücü
özellikle bu birimler vesilesiyle hissettirilmelidir. Daha fazla özel harekat okulu açılması elzemdir.

Özel harekat, bölgede sürekli bulunmalı, kalekolların yapımı devam etmelidir. Kalekolların hem sayısı hem kalitesi artmalı; kalekollar, güvenliğin yanı sıra bölge halkına da katkı sağlayacak yaşam
alanlarına dönüştürülmelidirler.
Güneydoğu illerimizin merkezlerinde ve caddelerinde söz konusu özel harekat birimlerinin Allah-u ekber nidalarıyla yürüyüş yapmaları, ellerindeki mühimmatları PKK’ya tanıtacak şekilde bir resmi geçiş düzenlemeleri tedirgin kalpleri teskin edecektir. Tekrar hatırlatalım bu silahlar saldırı ve öldürme amaçlı değil, sadece caydırma amaçlı sergilenecektir.
Kalekolların yapımına devam edilmelidir. Özellikle son dönemlerde PKK’nın gözü dönmüşçesine askerimize ve polisimize yönelik saldırıları, pervasızca gerçekleştirilen sokak çatışmaları, askerimize ve polisimize kurulan hain pusular bile kalekolların yapımının devam etmesi için yeterli bir sebeptir. Zaten hali hazırda savaşın devam ettiği Suriye ve Irak sınırımız itibariyle de Güneydoğu bölgemiz riskli bir coğrafyanın içindedir; kalekol yapımlarının sürmesi bu bakımdan da büyük önem taşımaktadır. Kalekolların sayısı artarken kalitesi de artmalı, bu birimler birer güvenlik noktası özelliğini taşırken aynı zamanda sağlık, eğitim, sosyal aktiviteler gibi hususlarda da bölge halkına katkı sağlayacak yaşam alanlarına dönüştürülmelidir. Bölgenin en iyi ve en kapsamlı şekilde gözetlenebilmesi için MOBESE sistemlerinin çok profesyonel hale getirilmesi şarttır.
“Düz ovada gerilla savaşı yapan IŞİD’e yenildiğini” itiraf eden Cemil Bayık hatırlanacağı gibi Die Zeit gazetesine “Türkiye artık düzenli orduyla bize karşı bir savaş yürütemez” demiştir. Açıkça kendi yaptığı şekilde enseden vuran kahpece saldırılara karşı çaresiz olduğunu dile getirmekte, Türkiye’yi de –sırf kahpece bir gerilla mücadelesi yapmadığı için- kendince güçsüz görmektedir. Bunun için uzun menzilli füze üretiminin veya alımının hızlandırılması ve söz konusu füzelerin özellikle riskli bölgelere, hatta doğrudan Kandil’e doğru konuşlandırılması gerekmektedir. Füze kuşkusuz ki tank, tüfek, top, hatta uçak gibi tüm diğer savunma silahları arasında en etkili ve en caydırıcı olandır. Bu sebeple menzili oldukça uzun olan füzelere ağırlık vermek elzemdir.

İran'ın şiddet, saldırı, idam gibi uygulamalarını tasvip etmemiz
mümkün değildir. Fakat caydırıcılık ve güç gösterisi bakımından
İran örneğinin dikkate alınması önemlidir. PKK ile mücadele
konusunda İran ile ittifak yapıldığı takdirde, PKK'nın büyük
bir güç ve moral kaybına uğrayacağı açıktır. Bu ittifak kısa süre
içinde gerçekleştirilmelidir.
Bu noktada İran örneğini hatırlatmak yerinde olacaktır. İran, hatırlanacağı gibi, 2011 yılında PJAK’a (PKK’nın İran kolu) yönelik olarak ani bir operasyon başlatmıştır. Söz konusu operasyon sırasında İran içlerine girmiş olan PKK militanları geri çevrilmekle kalmamış, İran Devrim Muhafızları Kandil dağına kadar militanları kovalamış, PKK’ya ait bir kampı tümüyle ele geçirmiş ve kamplara yönelik kapsamlı bir operasyona başlamak üzereyken PKK’ya geri çekilmeleri için süre vermiştir. Irak’taki Peşmergeler de sınırları koruma altına almaları konusunda uyarılmıştır. O dönemde PJAK, şiddetli korku sebebiyle, İran Devrim Muhafızları’nın verdiği süreden çok önce geri çekilmiş ve “tek taraflı” ateşkes ilan etmek mecburiyetinde kalmıştır. İran’dan ise bu tek taraflı ateşkese uymasını “rica etmiştir”. Karayılan’ın o dönemdeki açıklamaları, İran yönteminin PKK’nın üzerinde nasıl bir deprem etkisi yarattığını açıkça göstermektedir:
“..Kandil alanında ve yine daha değişik alanlarda artık sınır üzerinde PJAK gerillaları olmayacaktır. Bu, İran’ı yeni bir saldırıya tahrik etmemek için tek taraflı olarak alınmış bir tedbirdir ve umarım İran tarafından da dikkate alınacaktır. Gelinen aşamada İran ile çatışma durumu çok kritik bir noktaya gelip dayanmış bulunmaktadır. Çünkü bu aşamadan sonra İran tekrar saldırılarını başlatırsa, artık sadece PJAK değil, biz de PKK olarak devreye girmek durumunda kalacağız... Oysa biz PKK olarak İran’a karşı herhangi bir savaş ilan etmedik. İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı savaşmak da istemiyoruz.”
Karayılan’ın İran’la savaşa karşı bu isteksizliği, İran’ın elindeki silahlar ve güçlü ordusu nedeniyle korku duyması ve yenileceğinden emin olmasındandır. Karayılan’ın yana yakıla yaptığı açıklamalar da bunu teyit eder niteliktedir:
“İran, PJAK şahsında ifadelendirdiği bu saldırısıyla tüm Kandil’i işgal etmek istemektedir... Tankını, topunu, modern bütün silahlarını, değil sadece Kandil’i, Hewler’i ve daha da ötesini vurabilecek füzelerini, roketatarlarını ve bütün tekniği ile 30 bin askerini Kandil’in karşısına konumlandırmıştır.”
Burada şunu hatırlatmak gerekir: Bilindiği gibi İran, ideolojisi ve yönetim şekli itibariyle şiddetten çekinmeyen bir ülkedir. Dolayısıyla İran’ın şiddet, saldırı, idam gibi uygulamaları hiçbir şekilde tasvip edebileceğimiz uygulamalar değildir. Fakat caydırıcılık ve güç gösterisi bakımından İran örneğinin dikkate alınması önemlidir. Karayılan’ın açıklamalarından da anlaşılabileceği gibi sınıra dizilmiş olan İran füzeleri, roketatarları ve İran askeri PKK üzerinde çok ciddi bir panik meydana getirmiş; PKK adeta kendi parçası olan PJAK’la alakası olmadığını iddia eder bir aşamaya gelmiştir. Açıkça İran’dan af dilemekte, mecburen aldıkları ateşkes kararına İran’ın da uyması için yalvarmaktadır. Bütün bunlar güç gösterisinin bir sonucudur. Türkiye’nin de elinde oldukça güçlü bir ordusu ve imkanı olduğu açıktır. İran’ın anti-demokratik uygulamalarını değil, fakat caydırıcı vasfını bu konuda uygulamaya geçirmesi, hatta PKK ile mücadele konusunda İran ile işbirliği yapılması faydalı olacaktır. İlerleyen satırlarda bu konunun üzerinde durulacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder