16 Ekim 2015 Cuma

3. Emperyalizm maskesi altında demokrasi ve devlet

15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli’ye yaptığı saldırılardan sonra “Bağımsız Birleşik Sosyalist Kürdistan” hedefini ilan eden PKK, Maoist bir halk savaşı ile Türk ordusunu Güneydoğu’dan çıkarmak amacını resmi olarak ilan etmiştir. 1990’ların ilk dönemlerine kadar bu hedef izlenmeye devam etmiş ve Öcalan 50 bin kişilik bir orduya ulaşacaklarını açıklamıştır.
PKK örgüt manifestosunda en büyük hedeflerden biri sınıfsız bir toplum yaratmak olarak geçmekte ve komünist bir Kürdistan oluşturmak için savaş çağrısı yapılmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, PKK programının 'Kürdistan Devriminin Görevleri' başlıklı bölümünde, sömürgeci devlet olarak nitelendirilen Türkiye Cumhuriyeti'nin sunacağı her türlü çözüm arayışlarını (bölgesel özerklik gibi) reddetmeyi ifade eden bir madde yer almaktadır. Bu reddedişteki amaç, sömürge devleti olarak kabul edilmiş olan Türkiye’nin mutlaka parçalanması gerektiği düşüncesidir.

Öcalan'ın temel hedefi, 50 bin kişilik bir ordu kurup, Maoist bir halk savaşı ile Güneydoğu bölgemizi ele geçirmektir.
Emperyalist maske aldatıcıdır, bu hedefte bir değişiklik yoktur.
Dolayısıyla PKK, kuruluş amacı gereği de hiçbir zaman demokratik bir çözüm arayışı içinde olmamıştır.
Komünist ideoloji demokratik bir zemin altında uzlaşı metodu ile toprak veya hak elde etmeyi değil, bütün bunları doğrudan silahlı mücadele yoluyla elde etmeyi esas alır. Devlet yapısının reddedildiği ve devlete ait olan her şeyin düşman olarak görüldüğü böyle bir anlayışta, anarşi tek ve meşru yöntem olarak görülmekte ve düzenin değiştirilmesi adına, masum insanların dahi katledilmeleri gayet doğal karşılanmaktadır. Dolayısıyla komünist terör örgütleri için demokrasi kesin olarak kabul edilemez bir kavramdır.
Manifestolarında Maoist bir savaş ile Türk devletini tümüyle yıkmak istediğini açıkça belirten ve yaklaşık 40 yıl boyunca terör dışında hiçbir yöntem bilmeyen ve komünizmin gereği olarak demokrasi ve devlet kavramlarına tümüyle savaş açmış olan PKK, emperyalist maskenin bir “zorunluluğu” olarak zaman içinde farklı bir söylem geliştirmeye başlamıştır. 50 bin kişilik orduyla Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma fikri, zaman içinde çeşitli manevralarla değişim geçirerek Türkiye Cumhuriyeti’nin mutlak varlığı söylemine kadar gelmiştir.
Bunun başlıca nedenleri:
  • Kahpe bir gerilla mücadelesi yöntemi izlemesine rağmen PKK’nın, Türk ordusu karşısında sürekli ağır darbeler alması, buna karşın taraftar toplamada güçlükler çekmesidir.
  • Öcalan’ın, yakalanmasının hemen akabinde “Devletimin emrindeyim” sözleri bu mecburi değişimin aslında net ifadesidir. Burada Öcalan, devleti muhatap alıp devlet ile müzakere yoluna gidileceğine dair ilk açıklamalarını yapmış, mahkemeleri sırasında da bunu yinelemiştir. Elbette Öcalan’ın yakalanması ve sonrasında gelişen olayların, hedefteki Büyük Kürdistan adına, kapsamlı bir Batı derin devlet planı olduğu da aşikardır. Dolayısıyla zaten belirlenmiş bu plan dahilinde, Öcalan, Batı'nın belirlediği şekilde söylem geliştirmiş ve Türk devletini kerhen kabul eder hale gelmiştir.
  • Silahlı mücadelenin sonuç vermeyeceği noktada izlenmeye başlayan bu emperyalist politika, zaman içinde Güneydoğu’yu içten içe ele geçirme çabasına dönüşmüştür. İlk olarak Türkiye hükümetini müzakereye zorlama düşüncesi ile yola çıkılmış, bunu sağlamak için de alerji yaratacak Marksist söylemler yerine demokrasi söylemine ağırlık verilmeye başlanmıştır.
  • 2000’li yıllar öncesinde demokrasi kelimesine aşırı tepki gösteren BDP/HDP yöneticileri, birdenbire demokrasinin en büyük savunucuları haline gelmiştir. Nitekim Sırrı Süreyya Önder’in, katıldığı bir programda "PKK çok demokratik bir yapı, bu sözlerim birçok izleyiciyi yerinden hoplatacak ama bu böyle"ifadelerini kullanması dikkat çekicidir. 40 yıl boyunca kahpece gerilla mücadelesi verip, tüm demokrasi ilkelerini ezerek çocuk, kadın demeden katliam yapmış bir terör örgütünün demokratik olduğunun bu kadar umarsızca ifade edilmesi, nasıl bir oyun oynandığını açıkça gözler önüne sermektedir.
  • PKK, demokrasi söyleminin özellikle ABD ve AB’den oldukça güçlü bir destek alacağını kuşkusuz bilmektedir. Nitekim böyle de olmaktadır. Türkiye’deki PKK terörünü, “kimlik bunalımındaki bir Kürt hareketi” olarak tanımlayan bazı naif Batılılar, demokrasi söylemlerinin etkisine anında girmekte ve bunun büyüsüyle Türkiye’deki terör gerçeğini bir anda tümüyle unutmaktadırlar. PKK, Batı’nın bu hassasiyetini kendince ustalıkla kullanmaktadır.
Bu sebepler ışığında demokrasi kelimesini sıklıkla dillendirmeye başlayan örgüt, ismini de Kasım 2003 tarihinden itibaren Kongra Gel olarak değiştirecek ve sonraki hedefini de, “Kürt sorununun çözümü temelinde ayrı bir devlet kurmayı hedeflemeden, doğrudan demokrasinin egemen olduğu demokratik ekolojik toplum inşa etmek” olarak belirleyecektir. Bunun bir tezahürü olarak da hedef, zaman içinde bağımsız özerk Kürdistan’dan kantona, kantondan demokratik özerklik söylemine kadar gitmiş, şimdi ise Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğü içinde bir Kürdistan konuşulur olmuştur.
Oysa ki buradaki hedef hiçbir zaman demokrasi veya demokratik bir ülke içinde demokratik bir özerklik olmamıştır. Hedef, demokrasi kavramını kullanarak kaleyi içten fethetmektir. Koparıp alamadıkları Güneydoğu’yu yerel yönetimler vesilesiyle hakimiyet altına alacak, bu arada bağlı oldukları Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü savunacak, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin gelirinden, Avrupa nezdindeki haklarından, ordusundan, eğitiminden, kaynaklarından olabildiğince faydalanacak ve bu kaynaklar yoluyla güçlenip tek başına hareket eder hale geleceklerdir. Bunu sağlamak için, ilk başlarda hazır ve güçlü bir devletin himayesinde olmak elbette işlerine gelmektedir. Adeta Türk ordusunu kullanarak kendilerine alan hakimiyeti kurmayı hedeflemektedirler. Bütün bunları yaparken geçici bir süre için bir kenarda Türk bayrağının dalgalanmasına da itiraz etmeyeceklerdir.
Bunu sadece Kürdistan söylemleri üzerinden yapmak da göze oldukça batacağı için farklı bir taktik geliştirmiş, Türkiye’yi 25-26 özerk bölgeye bölmeyi planlamışlardır. PKK’nın, Öcalan’ın ve PKK destekli HDP gibi partilerin bir süredir dillerinden düşürmedikleri plan budur. Buna göre her bölge kendi içinde özerk hale gelecek ve böylelikle özerk bir Kürdistan’ın oluşması da o kadar göze batmayacaktır.

Bu vatan hepimizin, vatanın bölünmesine asla iznimiz yoktur. Kardeşçe yaşamak bize yakışır.
Üstte: Batman'dan muhteşem bir manzara.
Bütün bu planı Diyarbakır Belediye Eski Başkanı Osman Baydemir'in 2010 Temmuz'undaki konuşmasında açıkça görmek mümkündür:
"Demokratik müreffeh bir Türkiye nasıl olacak? Özerk Doğu Karadeniz olacak, Özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda Özerk Kürdistan olacak... Demokratik Özerklik projesinde TBMM var, olmaya da kesinlikle devam edecek. Buna hiçbir itiraz yokTürk Bayrağı Türkiye'de dalgalanmaya devam edecek, buna da hiçbir itirazımız yok. Ama bununla birlikte, her bölgede bölgesel parlamento olacaktır. Bu bölgesel parlamentolardan bir tanesi deKürdistan Bölgesel Parlamentosu olacak. Türk Bayrağı'nın yanında, Türkiye bayrağının yanında, benim dedelerimin, hepimizin dedelerinin de katkısı ile, ödemiş olduğu bedelle elde edilen ve şu an asılan bayrağın yanında elbette ki Kürt halkının da yerel renkleri, bayrağı da gökyüzünde olacaktır. Belediye binamızın önünde ay yıldızlı Türk Bayrağımızla sarı, kırmızı, yeşil bayrağımız dalgalansa ne olur? (Milliyet, 01.08.2010)

Ay-yıldızlı bayrağımızı bu yurdun herhangi bir yerinde indirmeye kalkan hain güçler, bu milletin direnci ile mutlaka
karşılaşırlar. Ülkemizin kaderinde bölünmek yoktur.
Üstte: Diyarbakır'dan bir manzara
Yapılan bu açıklamalardaki ikna yöntemine dikkat çekmek gerekmektedir. Baydemir, bu ifadelerle alttan alta TBMM’nin varlığına ve Türk Bayrağı'nın dalgalanmasına kendince “izin vermiş” ve aslında temel niyeti açıkça ortaya koymuştur. Bu, son dönemlerde neredeyse bütün HDP yöneticilerinin kullandığı bir üslup halini almış, bu vatanın bölünmezliğinin ifadesi olan ay-yıldızlı bayrağımız için “sorun değil, bir kenarda dalgalansa da olur” gibi pervasız bir üslup geliştirilmiştir.
Burada şunu belirtmek gerekir; Osman Baydemir dahil olmak üzere, BDP-HDP temsilcilerinin bir kısmı bu üslubu art niyetli olmaksızın veya baskı altında kullanıyor olabilirler. Fakat konuya PKK’nın hedefleri üzerinden gidildiğinde, demokratik özerklik, kanton, otonomi gibi söylemlerle alttan alta Güneydoğu’da bir Kürt devleti planlarının yapıldığı açıktır. Bu planın, Türk devletinin parası, imkanları ve askeri ile gerçekleştirmek gibi bir hedefi olduğu da görülmektedir. Nitekim geçtiğimiz son birkaç yılda PKK’nın doğrudan Türk devleti ile bir “müzakere” içine girmiş olması, gerilla mücadelesi ile elde edilemeyenin, böylesine sinsi bir yolla elde edilmesi amaçlıdır ve epeyce bir yol alınmış gibi görünmektedir. Bu konuya ilerleyen satırlarda detaylı olarak değinilecektir.

Gaffar Tetik, Bütün Yönleriyle Komünizme Karşı İslam, s. 254
Komünistler Nasıl Yalan Söyler, Dr. Fred C. Schwarz, s. 215-216
Necati Alkan, PKK’da semboller, aktörler ve kadınlar, 2012, Karakutu Yayınları, s. 21-22
A.g.e. s. 77-78
Abdullah Öcalan, "Nasıl Yaşamalı", sf. 91
A.g.e. s. 71-72
A.g.e. s. 71-72
Global Masculinities and Manhood, What makes a man within his own culture, University of Illinois Press, 2013, s. 95
A.g.e. s. 104
A.g.e. s. 256
A.g.e. s. 256
A.g.e. s. 258
A.g.e. s. 91
A.g.e. s. 100-101
A.g.e. s. 103
Özgür Yaşamla Diyaloglar, Ekim 2002, s. 257
Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 204
Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 313
Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 354
A.g.e. s. 105-106
http://www.haber365.com/Haber/Ocalan_Islam_Kurtler_Icin_Truva_Ati/
A.g.e. s. 115
A.g.e. s. 111
A.g.e. s. 125-126
http://www.washingtonpost.com/blogs/worldviews/wp/2014/10/27/turkey-still-thinks-this-guy-holding-a-baby-bear-is-a-terrorist-is-he
Burhan Semiz, PKK ve KCK’nın Din Stratejisi, s. 101
A.g.e. s. 95-96
A.g.e. s. 125-126
A.g.e. s. 132
A.g.e. s. 188-189
A.g.e. s. 189-190
A.g.e. s. 135
A.g.e. s. 112
A.g.e. s. 135
Burhan Semiz, PKK ve KCK’nın Din Stratejisi, Karakutu yayınları, 2013, s. 135
MEB, Sosyoloji ders kitabı, s. 96
MEB, Felsefe ders kitabı, s. 171
Ümit Özdağ, PKK ile Pazarlık, Kripto Yayıncılık, 2013, s. 15
Elif Çalışkan Polat, PKK Terör Örgütüne Dış Destek, Çatı Kitapları, 2013, s. 34
http://www.milliyet.com.tr/onder-pkk-cok-demokratik-bir-yapi/siyaset/detay/2022602/default.htm
Elif Çalışkan Polat, PKK Terör Örgütüne Dış Destek, Çatı Kitapları, 2013, s. 35
Ümit Özdağ, PKK ile Pazarlık, Kripto Yayıncılık, 2013, s. 178

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder