16 Ekim 2015 Cuma

Evanjelizmin etki gücü

Allah’a güzel ve iyi bir kul olabilme, tüm dinler ve mezheplerde olduğu gibi Hristiyan mezheplerinde de esastır. Evanjelizm de bu esas üzerine kurulmuştur. Evanjelizmi diğer Hristiyan mezheplerden ayıran en büyük özelliklerden biri ise, diğer mezheplerde pek de fazla öne çıkmayan “tebliğ”dir. Kendi dinlerinin gereklerini diğer insanlara anlatmak, yani aktif bir misyonerlik politikası bu mezhebin takipçilerinde görülmektedir. İşte bu nedenledir ki Evanjelizm özellikle Amerika’da gün geçtikçe daha fazla adı geçen ve geniş kitlelere yayılan bir mezhep halini almıştır. Bunu rakamlardan da anlayabilmek mümkündür.

İç savaş dönemi Amerika'sında Evanjelik kilisesine mensup olan kişilerin sayısı 4 milyon iken, bugün bu rakamın 70 milyona ulaştığı iddia edilmektedir. Amerika'da ve Hristiyanlığın yaygın olduğu diğer ülkelerde maneviyatın güçlenmesi bir sevinç vesilesidir.
İç savaş dönemi Amerika’sında (1861-1865) Evanjelik kilise mensubu sayısı 4 milyonken, bugün bu rakamın 70 milyon olduğu iddia edilmektedir. 2014 verilerine göre Amerikalıların %25.4’ü kendilerini Evanjelik olarak tanımlamaktadır. Her ne kadar ilk ortaya çıkış şekli Hristiyanlığa Katolik inancından farklı yorumlar getirmek olsa da, günümüz Evanjelizm anlayışı Katolik inancıyla ciddi bir çatışma halinde değildir.
Şunu belirtmek gerekmektedir: Her ne kadar çeşitli farklı yorumlar nedeniyle kimi zaman özünden farklı anlamlara ve mezheplere bürünmüş olsa da Hristiyanlık inancının güçlenmesi, özellikle dinsizliğin yaygın olduğu bir dönemde Allah’a inancın gelişip yaygınlaşması bizim isteyeceğimiz bir şeydir. Hristiyanlar elbette daha fazla dindar olmalı, Kutsal Kitaplarına daha fazla sahip çıkmalı, Amerika’da ve Hristiyanlığın yaygın olduğu tüm diğer ülkelerde maneviyat daha fazla güçlenmelidir. Amerika da, diğer tüm ülkeler de, dindar oldukları müddetçe bereketlenmiş ve mutlu olmuşlardır. Dolayısıyla Müslümanlar arasında Müslümanlığın, Hristiyanlar arasında Hristiyanlığın, Museviler arasında da Museviliğin gelişip güçlenmesi her zaman isteyeceğimiz ve teşvik edeceğimiz bir güzelliktir.
Bunun yanı sıra, Evanjelik inancın Mesih beklentisi de bizim için güzel bir şeydir. Bilindiği gibi biz Müslümanlar da içinde bulunduğumuz son –Ahir– zamanda Hz. Mehdi (as)’ın zuhur edeceğini ve Hz. İsa (as)’ın yeniden yeryüzüne nüzul edeceğini biliyoruz. Dolayısıyla Hristiyanlarla bu konuda benzer görüş içinde olmak sevindiricidir ve Hristiyanlara sevgimizi ve desteğimizi artıracak, onlarla ittifakımızı güçlendirecek heyecan verici ortak bir noktadır.

Özellikle dinsizliğin yaygın olduğu şu dönemde Müslümanlar da, Hristiyanlar da, Museviler de daha dindar olmalıdırlar.
Söz konusu Evanjeliklerin Ortadoğu’da bir İsrail devleti beklentisi de yadırganacak bir tutum değildir. Kuran’a göre Musevilerin Kutsal Topraklarda yaşama hakkı vardır ve bu gerçek Tevrat’ta olduğu gibi Kuran’da da pek çok ayette geçen bir durumdur. Maide Suresi’nin 20 ve 21. ayetlerinde şöyle bildirilir:
Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi." "Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz." (Maide Suresi, 20-21)
Dolayısıyla 5000 yıl sonra hala Kutsal Topraklar üzerinde Musevilerin varlığını görmek, biz Müslümanlar için Allah’ın vaadini görmek anlamını taşımaktadır, sevinç vesilesidir. O topraklarda, geçmişte olduğu gibi Musevilerin, Hristiyanların ve Müslümanların bir arada barış içinde yaşadığı bir dönemi görmek en büyük temennilerimizdendir.
Burada üzerinde duracağımız ve eleştiri konusu olan kısım, bir kısım Evanjeliklerin, Ortadoğu’da bir savaş beklentisinin gereği olarak Ortadoğu’yu buna göre şekillendirme çabası, bir bakıma Mesih’in gelişini çabuklaştırma ihtirası, Kutsal Topraklar konusundaki inanç ve beklentilerinin tehlikeli boyutlara ulaşmış olmasıdır.
Öncelikle, Hz. Mehdi (as) ve Mesih’in geliş tarihi Allah’ın tespit ettiği kaderde belirlenmiş bir vakittir. Dolayısıyla hiç kimse, hiçbir şart, hiçbir alamet bu çıkışı vaktinden daha erken hale getirmeyecek, hızlandırmayacaktır. Kutsal topraklar üzerinde gerçekleşmesi beklenen Armageddon Savaşı ise gerçekte yaşanıp bitmiştir. 2003 Irak Savaşı, İncil’de Armageddon olarak belirtilen, hadislerde ve Tevrat’ta da tüm alametleriyle tarif edilen ahir zaman alameti olan büyük savaştır. (Bu konuyla ilgili ayrıntılar, Harun Yahya’nın Hristiyanlar Hz. İsa’yı Dinlesinler kitabının “Bazı Hristiyanların Armageddon Yanılgısı” bölümünden okunabilir.)
Dolayısıyla yakın gelecekte Evanjeliklerin beklediği şekilde kanlı bir savaş ortamı gerçekleşmeyecektir. Şunu da belirtmek gerekir ki, Evanjelikler tarafından tanımlanan Kutsal Topraklar kapsamı, Musevilerin inancından daha farklıdır ve daha geniş sınırlara ulaşmaktadır. Bunun bir neticesi olarak da Ortadoğu’yu bir savaş ortamına hazırlama düşüncesi ve bu yönde uygulamalar her açıdan büyük yanlışlıklar taşımaktadır. Planlanan en büyük yanlışlardan biri ise, Ortadoğu’nun belkemiğini oluşturan dört ana ülkenin parçalanarak bir Büyük Kürdistan kurulması hayalidir. Bu kitap, şu anki şartlar altında bu hayalin neden yanlış olduğunu ve böyle bir hayalin Ortadoğu’yu, Avrupa’yı ve ardından tüm dünyayı nasıl bir faciaya sürükleyeceğini anlatmaktadır.
Yasin Yaylar, İsrail Amerika ve Evanjelizm, Altınpost yayıncılık, 2012, s. 16
http://www.pewforum.org/2015/05/12/americas-changing-religious-landscape/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder