16 Ekim 2015 Cuma

2. Koruculuk sistemi güçlendirilmelidir

Koruculuk sistemi, geçmişten beri PKK’ya Güneydoğu’da en büyük darbeleri vurmuş en sağlam savunma mekanizmalarının başında gelir. Güneydoğu’nun güzel Kürt halkı, Kürt milliyetçiliğini kullanarak ortaya çıkmış komünist terör örgütüne, yıllarca canları pahasına hiçbir şekilde geçit vermemişlerdir. Ergenekon terör örgütünün bölgede korkunç zulümler gerçekleştirdiği dönemlerde bile – bu konuya ilerleyen satırlarda değinilecektir – yılmamışlar; Allah korkuları, imanları, vatan ve millet sevgilerinden güç alarak canlarını siper etmişlerdir. Güneydoğu’nun pek çok beldesi ve köyü, bu isimsiz kahramanlarımızın cesur ve yürekli mücadeleleri nedeniyle asla PKK yuvası haline gelememiş, bu bölgelerin pek çoğuna PKK hiçbir şekilde adım atamamıştır. PKK militanlarına karşı vatanına bağlı 70 bin köy korucusu görev yapmıştır. Bu uğurda pek çok korucumuz şehit olmuş, kahpe PKK tarafından aileleri dahi hedef alınmış, köylerine PKK tarafından baskınlar düzenlenmiştir. Bütün bunlara rağmen köy korucularımız, korkusuzca, yalnızca Allah’a bir can borçları olduğunu bilerek, Allah’a tevekkül ederek vatan için görevlerini yerine getirmiş ve bundan da daima gurur duymuşlardır.

Koruculuk sistemi, geçmişten beri PKK'ya en büyük darbeleri vurmuş sistemlerden biridir. Bu nedenledir ki her ateşkes döneminde PKK'nın ilk şartı bu birimin kaldırılması olmuştur. İşte bu yüzden koruculuk sistemi mutlaka daha da güçlendirilmeli, daha fazla korumaya alınmalı, şartları iyileştirilmelidir.
Dikkat edilirse PKK’nın da tarihi boyunca en zorda kaldığı ve rahatsız olduğu konu köy korucuları olmuştur. 26 Mart 1985 tarihinde 422 sayılı Köy Kanunu’nda yapılan değişiklikle Geçici Köy Koruculuğu uygulamaya konulmuştur. Devlet yanlısı köylülerin korucu olmasından hemen sonra, PKK, kahpe kurşunlarını koruculara yöneltmiş; hatta daha da ileri giderek onların köylerine girip eşlerini, yaşlılarını, çocuklarını katletmiştir. İşte böyledir; PKK, namlusunu kalleşçe sadece savunmasız askere veya korucuya değil, mazlum kadına, çocuğa, yaşlıya dahi uzatan, kundakta bebeklerin bulunduğu evleri ateşe veren kalleş bir terör örgütüdür. Nitekim Öcalan birçok talimatında köy korucularını ve ailelerini hedefleyerek şu emri vermiştir: "Köy, kişi, aile olarak onları ablukaya almalıyız. Böyle özel bir intikam havasıyla onlara yaklaşmak gerekiyor. Göz ardı edemeyiz, sindirmek şart."
Ümit Özdağ’ın bu konuda kitabında verdiği rakamlar oldukça ürkütücüdür:
“PKK'nın ‘devrimci şiddetinin sınır tanımadığı bu süreçte 243'ü bebek ve çocuk, 172'si de kadın ve çocuk olmak üzere toplam 799 sivil katledildi. Süreç sonunda korucular toplam 1614 şehit verdiler. Gazi olan korucu sayısı ise 1856'yı buldu.”
PKK’nın “Kürtlük” propagandası, Kürt milliyetçiliğini kullanarak insanları manipüle etmeye çalışması da koruculuk gerçeği ile tümüyle geçersiz kılınmaktadır. Korucularımızın büyük bir kısmı Kürt ve Zaza kökenlidir. Geçici Köy Korucu Dernekleri ve Şehit Aileleri Federasyonu Genel Koordinatörü Ata Altın'ın ifade ettiği gibi, aileleriyle birlikte bir milyonluk bir kitleye karşılık gelen köy korucuları "Kürt kökenlidir, Kürtçeyi konuşmaktadır, Kürt kültürünü yaşamaktadır; fakat terör ve bölünme istememektedirler."
Ergani Kortaş Köyü Korucubaşı Adem Çakmak ise şu güzel açıklamaları yapmaktadır:
"Bizler devlet yanlısıyız. Ergani'de 2 yıl önce ilk ben silah aldım. PKK'ya o zaman da karşıydık, şimdi de karşıyız. Buralar elden gitmesin diye silah aldık. Çapulcular eline silahı alıp buraları ‘Kürdistan’ ilan edemez. Bunu kabul etmiyoruz, bu arada aslımızı da inkar etmiyoruz. Biz de Kürt'üz ama bölücü değiliz.”

Geçici Köy Korucuları Haklarını Koruma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı: "Biz mücadelemizin başında iken, PKK, nerede gölgemizi görse kaçacak delik arıyordu. PKK diye bir şey yoktu."
Tarih boyunca bütün silah bırakma şartnamelerinde PKK, ilk şart olarak köy korucularının devre dışı bırakılması maddesini dayatmış ve bunun acilen uygulanmasını istemiştir. Hatırlanacağı gibi çözüm süreci kapsamında yine silah bırakma bahanesiyle PKK tarafından 10 maddelik bir şartname dayatılmış, bu 10 madde içinde “Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları” başlığı altında özellikle korucular hedef alınmıştır. Bu maddeye göre “başta koruculuk sistemi ve boşaltılan köyler sorunu olmak üzere yaklaşık 30 yıldır süregelen çatışma ortamının yarattığı tüm sosyo-ekonomik sorunların giderilmesi” istenmiştir. Bu şart tekrar göstermektedir ki, koruculuk, PKK’nın oldukça zayıf noktası, bir yürek acısıdır.
Hal böyleyken köy korucuları konusu devletimiz tarafından daha ciddi şekilde ele alınmalıdır. Köy korucu sistemleri çok daha ciddi şekilde güçlendirilmeli, korucularımızın sayısı iki katına çıkarılmalı ve devletimizin daha fazla koruması ve desteği altına alınmalıdır. Köy korucularına güçlü silahlar verilmeli, bu silahları gittikleri her yerde taşımalarına olanak sağlayacak kanunlar çıkarılmalıdır. Maaşları tekrar düzenlenmeli, maaşlarda iyileştirme yapılmalı, aileleriyle birlikte rahat edecekleri ve güvende olacakları bir ortam sağlanmalıdır.Bu konuda hükümetimiz tarafından hali hazırda çalışmalar yapıldığı bilinmekte ve bu çabalar bizleri sevindirmektedir. Geçici köy korucularının sigorta kapsamında olmamaları büyük bir sorundur; bu sorunun hemen bertaraf edilmesi ve gerekli sigorta işlemlerinin mutlaka yaptırılması gerekmektedir. Bu kişiler, canlarını Allah rızası için vatan adına ortaya koymuş kişilerdir, onlara bir zarar geldiğinde hem onların hem de ailelerinin rahat ettirilmesi ve sosyal güvence altında olmaları devletin sorumluluğunda olmalıdır. Korucularımızın emekliliklerinde ellerinden silahlarının alınmaması elzemdir. Çünkü bilinmektedir ki, PKK bu kişileri bellemekte, onların savunmasız olacakları zamanı beklemektedir. Dolayısıyla emeklilik sonrası bu kişileri savunmasız bırakmak PKK’ya hedef göstermek anlamına gelir. Emekliliklerinin sonrasında da belli bir maaş ile bu kişilerin aileleriyle birlikte rahat etmeleri sağlanmalıdır.
20 yıldır kolluk kuvvetleriyle birlikte PKK ile mücadelede doğrudan aktif görev almış olan korucularımızla sık sık durum değerlendirilmesi yapılmalı, onların tecrübelerinden ve istihbaratlarından her daim faydalanılmalıdır. Çoğu zaman araziyi bilmeyen askerlerin yanlarına korucuları alarak hareket ettikleri bilinmektedir. Dolayısıyla korucuların her açıdan etkisinin çok yüksek olduğu açıktır.

Güneydoğu illerimiz, insanıyla, tarihiyle, güzelliğiyle bizim için birer nimettirler. Kürt kardeşlerimiz,
komünist terör tehdidi olmadan orada huzur içinde yaşayacaklardır. Şanlıurfa'dan muhteşem bir manzara.
Son dönemlerde korucularımıza yöneltilen kaçırma, rehin alma olaylarının sıklaşması, PKK’nın korucu sisteminden tedirginliğinin bir diğer göstergesidir. Ancak bu tip olaylar kimi zaman korucularımızın şehit olmasıyla sonuçlanmakta ve korucularımıza gerekli koruma sağlanamamaktadır. Dahası söz konusu korucularımız tehdit mektuplarıyla uzun süredir PKK’nın gözdağı ve yıldırma taktiklerine maruz kalmaktadır. Söz konusu tehdit mektuplarında “Düşman! Silahını iade et ki, Kürdistan’da yaşama hakkın olsun!” denilmekte, devletin verdiği silah düşman silahı olarak tanımlanmakta, ülkemizin güneydoğusuna ise Kürdistan adı verilmektedir. Bu pervasızlık devam ederken, Güneydoğu’da yaşananları görmezden gelmek kuşkusuz ki akla ve vicdana aykırıdır.
Geçici Köy Korucuları Haklarını Koruma ve Yardımlaşma Derneği Başkanının A9 Televizyonu’nda yaptığı şu açıklamalar oldukça önemlidir:
“Biz var iken, devletimiz bize görevde ihtiyaç duyar iken, mücadelemizin başında iken, PKK, nerede bir gölgemizi görse, kaçacak delik arıyordu. PKK diye bir şey yoktu.”
Açıktır ki korucu sistemi, PKK’nın hem korku duyduğu hem de çaresiz kaldığı hayati sistemlerden biridir. Cumhurbaşkanımız’ın bu konuya ehemmiyet verdiği, korucubaşlarıyla yaptığı toplantılar neticesinde açık şekilde görülmektedir. Bu hassasiyeti hükümetimiz mutlaka devam ettirmeli, koruculara devletin desteğinin her zaman süreceğini hissettirmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder