16 Ekim 2015 Cuma

KCK örgütlenmesinin boyutları

Karşımıza çıkan durum vahimdir. Güneydoğu, tamamen komünist bir terör örgütünün oluşturduğu devlet mekanizmasının adeta denetimi altındadır. PKK, sınırlarımızın içine, şehir merkezlerine kadar girmiş durumdadır. Türkiye’nin Güneydoğu’sunda bazı bölgelerde KCK mahkemeleri legal birimler olarak kabul edilmekte, devlet binalarına Öcalan posterlerinin asılması sıradan olaylar haline getirilmekte, Öcalan posterli sokak çadırlarında yargılamalar yapılmaktadır. PKK, kendi ordusunu kurmuş, sokak ortasında gövde gösterileri, talimler yapmakta, yol kesip eşkıyalık yapmakta, sinsi pusularla şehir içinde askerimizi, polisimizi, vatandaşlarımızı şehit etmektedir . PKK saldırılarından güç bulan KCK’nın emri altındaki HDP’li belediyeler pervasızca “özerklik ilan ettik” diye meydanlara çıkabilmektedirler. Bunun da PKK baskısıyla gerçekleştiğini unutmamak gerekmektedir.

Türkiye şehirlerinde yol kesen YDG-H militanları. Bu pervasızlık, sözde ateşkes döneminde zemin
bulmuş ve şu an PKK, şehirlerin içlerinde hain pusular kuracak raddeye gelmiştir.

PKK'lı militanlar artık sokaklara inmiş durumdadırlar. Güneydoğu
halkımız çok uzun zamandır PKK teröristlerinin baskısı altında yaşamaktadır.
Ak Parti milletvekili Orhan Miroğlu, 17 Mayıs 2015 tarihinde henüz “çözüm süreci” gündemdeyken yazdığı “Mardin ‘Kantonundan’ Yazıyorum” başlıklı yazısında, Kızıltepe ve Dargeçit’de son bir ay içinde dağlara, çoğu çocuk 150’ye yakın kişinin götürüldüğünü yazmıştır. Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük ise katıldığı televizyon programında 2015 yılının ilk 6 ayında tüm bölgede kaçırılan çocuk sayısının 3 bin olduğunu belirtmiştir. Sadece Suruç ilçesinde 400 çocuk kaçırılmıştır. Küçük; “Bize gelen istihbaratlar, ‘PKK her evden bir çocuk dağa çıkarmak istiyor’ şeklinde. Ayrıca bölgede pek çok muhtar Kobani’ye kaçırıldı Şanlıurfa’da. Biz bunları diğer makamlara bildirdik.”diyerek durumun vahametini ifade etmiştir. Yazıktır ki bu sadece bilinen rakamlardır. Bölgede yaşayan ailelerin mücadeleleri devam etmekte, pek çoğu çocuklarının kaçırılmalarını son dakikada engelleyebilirken, kimi çocuğunu saklamakta, yokluk içindeki pek çok aile ise varlarını yoklarını harcayarak çocuklarını uzak şehirlere göndermektedir. PKK şehirlerde alan hakimiyeti kurmuş durumdadır. Sadece polisimizi, askerimizi ve vatandaşımızı şehit etmekle kalmamakta, çocuklarımızı dağlara kaçırmakta ve hayret verici bir şekilde bunun önüne geçilememektedir.
Miroğlu, Ak Parti milletvekili adayı olarak gerçekleştirdiği seçim çalışmaları sırasında Mardin Dargeçit ilçesine ziyaretini şu sözlerle anlatmaktadır:
“Geçenlerde ilçe örgütümüzü ziyaret ettik. Karşılayanların sayısı 20 kişi kadardı. Korku dağları bekler. AK Parti bu ilçeden alabileceği oyu alacak, ama hemen her gün evine ses bombası atılan, kapısı penceresi kurşunlanan insanlar, oy verip meclise gönderecekleri vekillerine gün aydınlığında bir merhaba bile diyemeyecek kadar büyük bir baskı altındalar.
Arkadaşlarımı bilmem, ama bir an, kendimi Güney Kore’de sınırı geçip Kuzey Kore’de seçim çalışması yapıyor gibi hissettim. Oysa sayılamayacak kadar çok dostum var bu ilçede. İlçenin üstüne çöken bu karabasan olmasa, bizi ilçenin girişinde karşılayacaklarından hiç şüphem yoktu...”

YDG-H militanları, ateşkes dönemi boyunca daha fazla silahlandıklarını ve örgütlendiklerini itiraf etmişlerdir.
Ateşkes, PKK için daima daha fazla silahlanıp organize olmak için fırsat olmuştur.
Bu korku hakimiyetinin korkunç sonuçları 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrasında görülmüş, Kuzeydoğu Anadolu’ya kadar bütün doğu KCK’nin hakimiyetine teslim edilmiştir. Güneydoğu’ya artık neredeyse tamamen hakim olmuş bu korkunç yapılanma, Batı'ya, metropol şehirlere ve Türkiye’nin en büyük üniversitelerine dahi sıçramış durumdadır. İstanbul, İzmir ve diğer Batı şehirlerinde ülkücü gençler göz göre göre PKK’lılar tarafından şehit edilmekte, ODTÜ, İstanbul ve Ankara üniversitelerinde terör örgütünün pankartları rahatça açılır hale gelmektedir.

Sokaklarda roketatarlarla gezme pervasızlığını gösteren PKK'lı teröristler, halk üzerinde korku imparatorluğu kurma ve Türkiye sokaklarını ele geçirdiklerini gösterme azminde olmuşlardır.
Özellikle Güneydoğu’da, sözde çözüm süreci devam ederken, başta inşaat, sağlık, tekstil, sebze hali, eğlence sektörü olmak üzere birçok ekonomik alanda terör örgütü temsilcilerinin oldukça zenginleştiği, söz konusu pek çok sektörü tekellerine aldıkları bilinmektedir. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün özel Diyarbakır raporunda bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:
“Söz konusu yükselişte PKK’nın silahlı faaliyetlerinin, KCK’nın lobi faaliyetlerinin, örgüt denetiminde yürütülen uyuşturucu gelirlerinden kaynaklı kara paranın ve belediyelerin hukuku silah olarak kullanmasının belirleyici rol oynadığını ifade edebiliriz.”
Ekonomik hakimiyet de her konuda olduğu gibi baskıyla elde edilmiştir. Terör örgütünün baskılarına boyun eğmemekte direnen iş adamları ise, ciddi hayati tehdit altında yaşamakta ve işleri tehlikeye girmektedir. Sıklıkla basında yer alan baraj inşaatlarında çalışanların şehit edilmeleri veya kaçırılmaları, iş makinelerinin yakılması, şantiyelerin basılması, adam kaçırma, yol kesme olaylarının temel sebebi budur.
Bu süreç içinde PKK, KCK denetiminde yüzlerce okul, dershane ve yurt yakmıştır. Yüzlerce korucu şehit veya gazi edilmiş; kaymakamlar, askerler, doktorlar, öğretmenler kaçırılmış; baraj ve kalekol yapımları engellenmiştir. PKK’nın Hakkâri, Beytüşşebap, Cizre, Siirt, İdil, Bingöl ve Bitlis’te silah dağıtılmadık ev bırakmadığı istihbaratına ulaşılmıştır. Bölgede Türk Bayrağı yerine PKK paçavraları her yere asılmaya başlanmıştır. Örgüt, milis timlerine (YDG-H) 20.000 Kalaşnikof dağıtmış, YDG-H tim komutanlarına Glock marka tabancalar verilmiştir. Örgütün 2014 sonu ve 2015 başı itibariyle yani sözde çözüm sürecinin devam ettiği toplam beş aylık süre içindeki eylemleri, güvenlik birimlerince derlenmiş, buna göre PKK söz konusu 5 ay içinde 1190 toplumsal olay gerçekleştir miştir. Zaten bilindiği gibi, bazı kesimler tarafından silah bırakması beklenen PKK, genel seçimlerin hemen ardından kahpe eylemlerine tekrar başlamış, polisimize, askerimize hain pusularına tekrar başlamıştır.
Çatışmaların başlamasının ardından ise YDG-H’den şu itiraf gelmiştir: “Barış müzakerelerinin düşeceğini biliyorduk o yüzden müzakereler sırasında büyümeye ve örgütlenmeye devam ettik”. Wall Street Journal gazetesine konuşan YDG-H’liler şu vahim açıklamayı yapmışlardır: “Bizden çok var, neredeyse Türkiye’nin her şehrinde örgütlendik”. (http://www.wsj.com/articles/urban-warfare-escalates-in-turkeys-kurdish-majority-southeast-1440024103)
Ak Parti Genel Başkan Başdanışmanı Hüseyin Çelik’in 13 Aralık 2013’te yaptığı konuşmada “2009 seçimlerini BDP kazanmadı. PKK ve KCK kazandı. Ama demokratik yollarla kazanmadılar. Tehditle kazandılar. O seçime örgüt çok asıldı. Asılma da şöyle oldu: AK Parti seçmenlerinin, bırakın seçmenlerini parti üyelerinin, sandık görevlilerinin, apartman görevlilerinin seçime gitmesini zorla, silah zoruyla, tehditle engellediler. Direkt Kandil’den açılan telefonlarla üyelerimiz, görevlilerimiz tehdit edildi. 45 bin Van yerlisini, AK Parti’ye oy verecek seçmeni korkutarak, tehdit ederek sandığa göndermediler. Bir üyemiz bunlara kulak asmadığı için otomobili yakıldı. Van’ı kaybetmemizin nedeni budur. KCK’dır sözleri durumun vahametini ortaya koymaktadır.
Bu sahte komünist devlet yapılanması, kahpeliğe alışkın bir terör örgütünün elinde olduğu ve bu örgüt sinsice vurmayı yöntem olarak edindiği için, buradaki hakimiyetini de yine korku ve dehşet salarak gerçekleştirmeyi başarmaktadır. Güneydoğu halkı, çok ciddi bir baskı ve tehdit altında yaşarken, ana akım medyamız çoğunlukla bu gerçeklere ilgisiz kalmakta, çözüm sürecinin devam etmesi adına, Öcalan ve PKK propagandası yapan kişi ve açıklamaları ön plana çıkarmaktadır . Kandil’e gidip teröristlerin yaşamlarını bir peri masalıymışçasına hikayeleştiren, hatta onları kahramanlaştıran bir kısım yazarlara itibar etmektedirler.
PKK’nın silah bırakmayacağı, aksine daha fazla güçlenip, daha fazla silahlanacağı, şehirlere yığınaklar yapacağı, sinsi şekilde şehirlerde hakimiyet kuracağı ve bunun ardından komünist ideolojinin bir gereği olarak çatışma ortamına geri dönüp kahpe silahını yine bizim insanımıza yönelteceği ateşkes süreci boyunca sürekli dikkat çektiğimiz ve uyardığımız bir konuydu. Bu uyarıyı yapmıştık çünkü PKK’nın ideolojisi gereği hiçbir zaman ateşkes ve barış gibi bir şeyi kabul etmeyeceği, Türk devleti yıkılana kadar komünist devlet idealine şiddet yoluyla devam edeceği aşikardır. Ne zaman ki –Allah esirgesin– Türkiye’den toprak alınır ve komünist devlet inşa edilir; asıl o zaman terör bir kabus gibi çökecek, tüm dünyayı adeta bir ölüm çukuruna dönüştürecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder