Batı’nın Kobani hassasiyeti
Batı'nın Kobani hasassiyeti oldukça dikkat çekici olmuştur. Koalisyon sadece bu bölgeye yoğunlaşırken, Batı ülkeleri içinde de güçlü bir propaganda yaygınlaştırılmıştır. Bunun tek sebebi, Batı'nın asıl hassasiyet alanının Ortadoğu'dan çok Kürt bölgesi oluşudur. |
Kürdistan planlarının somut anlamda başlangıç noktası olan I. Dünya Savaşı sonrasından günümüze geldiğimizde, elbette artık NATO, BM gibi uluslararası ittifaklar nedeniyle Ortadoğu’daki planlar geçmişteki kadar aleni dile getirilmemektedir. Sykes-Picot gibi gizli anlaşmalar veya Sevr gibi ürkütücü mutabakatlar belki günümüzde yoktur; fakat uygulanmak istenen plan aynı plandır.
Söz konusu plan dahilinde, mevcut Kürt bölgelerine olan Batı hassasiyetini aslında yakın zamanda tüm çıplaklığıyla bir kez daha görmek mümkün olmuştur. 2011’de başlayan Arap Baharı protestolarının özellikle Suriye’yi derinden vurup yıkıma götürdüğünü biliyoruz. Temelde beş ayrı bölüme ayrılmış olan ve hala parçalanmakta olan Suriye toprakları üzerinde güçlenen IŞİD (Irak Şam İslam Devleti veya yeni adıyla İslam Devleti), hem Irak hem de Suriye’de temel stratejik bölgeleri tümüyle ele geçirdi. İlginçtir ki IŞİD, Suriye’de Rakka, Deyr ez Zor gibi hem petrol hem de sınır açısından stratejik bölgeleri ele geçirirken; Irak’ta Felluce, Ramadi, Tikrit ve Musul’u tümüyle işgal edip Türkmen bölgeleri Tuzhurmatu ve Beylice’yi hakimiyeti altına almışken; Anbar vilayetinde ilerlemesini sürdürüp, başkent Bağdat’a oldukça yaklaşmışken sesini çıkarmayan Batı, ancak ve ancak IŞİD’in mevcut planlarını değiştirip Kürt bölgelerini hedeflemeye başlamasıyla harekete geçmiştir. Ortadoğu’daki neredeyse tüm işgallere ciddi anlamda kayıtsız kalan Batı, Irak’ta Kürt bölgesine yönelik bir atak sezildiğinde, hiç tereddüt etmeden bu bölgelerin korunması için bir koalisyon gücü hazırlamıştır.
İkinci ve asıl hareketlenme ise IŞİD’in Suriye’deki Kürt kantonu Kobani’ye yönelik saldırısında gerçekleşmiştir.
Hatırlanacağı gibi IŞİD, Kobani kantonunda, sivillerin geçişine izin verdikten sonra, o bölgenin kontrolünü elinde bulunduran PYD’ye yönelik bir gerilla operasyonu başlatmıştı. Koalisyon güçleri tereddütsüz ve oldukça seri bir biçimde PYD’nin (PKK terör örgütünün Suriye kolu) yanında yer aldı ve işgal altındaki bölgeleri bombalamaya ve PYD’nin silahlı gücü olan YPG’ye silah yardımı yapmaya başladı. Bu arada bütün Batı basını ağız birliği etmişçesine Kobani’yi gündem yapmakta, dünyada görülmemiş bir felaket yaşandığı izlenimi vermekte, ana akım TV kanalları neredeyse sadece bu konuyu dile getirmekteydi. Sosyal medyada, benzerine az rastlanır bir Kobani’ye destek kampanyası başlatıldı. Sanki IŞİD’in ele geçirdiği topraklar sadece bu küçük kasabadan ibaretmiş gibi olağanüstü bir uluslararası ayaklanma başlatıldı. Oysa bütün bunlar olurken “İslami bir devlet” kurduklarını açıklayan IŞİD, Irak ve Suriye’nin kilit şehirlerinde kendi düzenini kurmuş, kendi ordusunu oluşturmuş, kendi eğitim sistemini müfredata almış, kendi kanunlarını devreye sokmuş ve kendi yargı sistemini kurmuştu. Fakat kimse bu bölgelerden bahsetmiyordu bile.
Suriye ve Irak'ın büyük şehirleri işgal edilmişken tepki vermeyen Batı, YPG idaresindeki küçük bir kasaba olan Kobani işgalinde, gerek koalisyon güçleri gerek basınıyla hemen harekete geçmiştir. Kobani halkı elbette korunmalıdır ve Türkiye bu görevi tek başına üstlenmiştir. Ayrıca koalisyon güçlerinin saldırıları hiçbir yerde tasvip edeceğimiz bir şey değildir. Burada eleştiri noktamız Batı'nın hassasiyet alanlarıdır. |
Elbette, kasaba veya şehir, köy veya ülke olsun hiçbir bölgede hiç kimsenin mağdur olmasını istemeyiz. Kobani’deki halk bizim halkımızdır. Nitekim Kobani işgalinin hemen sonrasında insani anlamda duyarlılık gösteren tek ülke Türkiye olmuştur. İki yüz bine yakın Kobanili Kürt bir gecede mülteci olarak ülkemize kabul edilmiştir. Dolayısıyla Kobani halkı koruma altına zaten alınmıştır.
Kobani işgali sırasında Türkiye'ye yönelik eleştiriler son derece samimiyetsizdir. İşgalden sonra duyarlılık gösteren tek ülke Türkiye olmuş, tek bir gün içinde iki yüz binden fazla Kürt kardeşimizi konuk etmiştir. Bu kardeşlerimizin büyük çoğunluğu hala özel inşa edilen kamplarda Türk hükümetinin himayesi altındadırlar. |
Şunu da ayrıca belirtmek gerekir ki, bizlerin, IŞİD’e karşı bir askeri eylem için oluşturulmuş koalisyon güçlerinin de taraftarı olmamız mümkün değildir. Söz konusu koalisyonun IŞİD’i etkisizleştirmek için Musul, Rakka veya başka bir bölgeye yönelik askeri eylem içinde olmasını desteklemediğimiz gibi, Kobani’ye yönelik saldırıları da desteklememiz imkansızdır. Bölgeye çözüm ve barış silahla değil ancak akılcı bir ilmi yaklaşımla olabilir. Barış hiçbir zaman savaşla gelmemiş, silah hiçbir zaman çözüm getirmemiştir; getirmesi de mümkün değildir.
Burada dikkat çekmek istediğimiz Batı’nın hassasiyet alanlarıdır. Koalisyon güçlerinin sadece Kürt bölgeleri konusunda hiç vakit kaybetmeksizin harekete geçmeleri, Batı için en hayati noktaların bu bölgeler olduğunu bir kez daha teyit etmektedir. Suriye ve Irak topraklarının karışıklığa uğraması, parçalanıp bölünmesi pek de fazla ciddiye alınmamıştır. Çünkü plana göre, Ortadoğu’nun zaten çeşitli faktörlerle bu hale gelmesi, hatta İncil’e göre defalarca yıkılıp tekrar tekrar inşa edilmesi gerekmektedir. Burada söz konusu kesimlerin hatası, İncil’de geçen ve kader dahilinde zaten gerçekleşecek, hatta pek çoğu gerçekleşmiş olan bu ahir zaman alametlerini kendi elleriyle oluşturmaya çalışmalarıdır. Nitekim koalisyon güçlerinin, Kobani’deki IŞİD işgaline tereddütsüz ve anında müdahale ederken, 4. yılını neredeyse bitiren ve adeta bir trajediye dönüşen Suriye iç savaşına hiç ses çıkarmamaları bundandır.
Aslında IŞİD, Kürt bölgeleri üzerinde beklenmeyen bir plandır. Batı'ya göre, istikrar gösterip kendi başına bağımsızlık alması ve güçlenmesi beklenen Kürt bölgeleri, beklenmedik IŞİD saldırısı sonucunda ciddi yara almıştır. Elbette Kürt bölgelerinin böyle bir duruma düşmesi istediğimiz bir şey değildir. Burada bu konunun özellikle belirtilmesinin nedeni, 100 yıldır geliştirilen ve uygulamada olan planın, beklenmedik bir şekilde sekteye uğramasıdır. Özellikle bir kısım Neoconların bu konuda duydukları panik, bu anlamda değerlendirilmelidir.
Tüm Ortadoğu kan ağlarken, Batı'nın beklenmedik bir yoğunlukta Kobani propagandası yapmasının hatta solda görülen afişlerdeki gibi "Dünya Kobani Günü" ilan edilmesinin tek sebebi, bu kasabanın, Batı'nın hayalini kurduğu Büyük Kürdistan sınırları içinde olmasıdır. |
Bu arada IŞİD’in gerçekte, İslami kaynaklara bakıldığında “beklenen” bir ahir zaman alameti olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Ahir zamanda Hz. Mehdi (as)’ın çıkışı için gerçekleşecek olan “doğum sancılarından” bir tanesi de budur. Hz. Mehdi (as)’ın zuhuru öncesi, dünyaya felaket üzerine felaket yağacak, zorluklar peş peşe gelecek, insanlar maddi ve manevi korkunç bir çöküşe sürükleneceklerdir. İşte bu alametlerin belki de en dikkat çekenlerinden biri olan IŞİD, tüm detayları ile hadislerde tarif edilmiştir. Bu tarife göre, Ortadoğu’da “yenilemeyecek” bir güç olarak ortaya çıkacak ve ancak ve ancak Hz. Mehdi (as)’ın zuhuru sonrası ona tabi olarak, Hz. Mehdi (as)’ın sözü ile şiddete son verecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder