16 Ekim 2015 Cuma

"Demokratik özerklik" adı altında toprak talebi

Bu algı mühendisliğinden en çok pay alan sözcük kuşkusuz ki “demokratik özerklik” sözcüğüdür. Özellikle 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden sonra aniden daha fazla duymaya başladığımız bu söz, aslında bölünmenin yumuşatılmış adıdır. Bölünmeyi savunan siyasetçiler tarafından öylesine zararsız, öylesine şekerle kaplanmış halde sunulmaktadır ki, Türk halkının bu konuyu neden bu kadar büyüttüğü adeta sorgulanır hale gelmiştir. Bu kişilerin söylemlerine göre “demokratik özerklik”, demokratik bir eylemdir.

Silahların gölgesinde yapılan antidemokratik seçimin ardından
çatışmaların başlaması ve çeşitli Belediye Başkanlarının
"özerklik" ya da "öz yönetim" ilan ettik diye ortaya çıkmaları
sürpriz olmamıştır. Amaç zaten başından beri kaleyi
içten fethetmektir.
Oysa PKK dilinde demokratik özerklik, demokratik bir eylem falan değildir. Ülkeyi bölmek için demokrasi bir kılıf olarak kullanılmaktadır. Gerçekte PKK eğer özerk bir devlet elde etmiş olsa, bu devlet demokrasiden uzak, komünist ve komünal sistem üzerine kurulacaktır. Nitekim bu hayali devletin anayasasını oluşturan KCK bildirgesi, bunu açıkça ilan etmektedir.
Demokratik özerklik söylemi ile aslında verilmeye çalışılan izlenim, “biz doğrudan bölünmeyi istemiyoruz” demek ama arka planda bölünmenin tüm gerekli unsurlarını hazır edebilmektir. Bunun için öncelikle belediyelerin imkanları kullanılacaktır. Yani imkanlar komünist propaganda için seferber edilecektir.
Yerel seçimlerin hemen ardından yukarıda genel hatlarıyla anlattığımız algı mühendisliği devam ederken, aralara sıkıştırılan ilginç, beklenmedik ve şaşırtıcı taleplerin gündeme gelmesi de aynı yöntemin bir parçasıdır. Seçimlerin üzerinden henüz birkaç hafta geçmesinin ardından Gültan Kışanak’ın “Petrolden pay istiyoruz” çıkışı buna bir örnektir. Bu öyle bir laftır ki, sanki Güneydoğu’da Irak’ta olduğu gibi özerk bir yönetim kurulmuş, devletin ayrı, özerk bölgenin ayrı kaynakları olmuş gibi bir izlenim vermek için kullanılmıştır. Güneydoğu bölgesi bu ülkenin milli sınırları içindedir ve bu milli sınırlar içindeki her türlü kaynakta olduğu gibi petrol geliri de, bu ülkenin milli hasılasına dahil olmaktadır. Elde edilen her gelir, Türkiye sınırları içindeki her şehre ve bu ülkenin her bireyine ulaşan bütçenin bir parçasıdır. Antalya’da yetişen portakalın geliri nasıl aynı zamanda Güneydoğu’ya da akıyorsa, aynı şey Güneydoğu’da çıkan petrol için de geçerlidir. Bu ülkenin bölünmez bütünlüğünün bir getirisidir. Kışanak’ın bu ilginç çıkışı, yalnızca dikkatleri bu söyleme çekmek ve alttan alta devam eden özerklik projesine katkıda bulunmak dışında bir amaç taşımamaktadır.
Kışanak’ın, yerel seçimlerden bir yıl önce özerklik talebini doğrudan dillendirmiş olduğu da burada hatırlanmalıdır. 10 Şubat 2013’de Hürriyet gazetesine, “Dümdüz bir yolumuz var: Özerk Kürdistan” çıkışını yapan yine Kışanak’tır.
Nitekim eski Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı, bu algı politikasının şehirlerin içinde nasıl hayata geçtiğini tarif etmiştir. Anlı, “şu anda zaten kısmen bu modeli Güneydoğu'da uyguladıklarını, mahalle ve diğer meclislerin burada kurulduğunu, güneyde de bağımsızlığa yakın bir federasyon oluştuğunu belirterek yakında özerkliği ilan edeceklerini” belirtmiştir. Bu açıklama üzerinden çok geçmeden PKK saldırılarına kaldığı yerden başlamış ve yerel seçimler sonrası HDP’ye adeta hediye edilen belediyeler birer birer özerklik ilan etme yüzsüzlüğünü gösterebilmişlerdir. Yargı bu konuda hemen harekete geçse de, Güneydoğu’da karşımıza çıkan bu feci manzaranın tavizler sonucunda oluştuğu gerçeğinin iyi düşünülmesi şarttır.
Bu vahim durum aslında açıkça “geliyorum” demiştir. Birkaç yıldır ısrarla uyarılarda bulunduğumuz tehlike, aslında şu an hali hazırda ülkemizde haince uygulamaya konmuş olan sinsi, illegal ve komünist bir devlet yapılanmasıdır. İsmi ise, KCK’dır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder