16 Ekim 2015 Cuma

PYD üzerine spekülasyonlar

Kobani koruyuculuğu konusunda en dikkat çeken unfsur ise Suriye Kürt bölgesinin yönetimini elinde barındıran PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat) üzerine yapılan spekülasyonlar olmuştur. Özellikle Batı medyası ve bir kısım Neocon yazarlar tarafından yapılan bu yönlendirme kimi zaman kasıtlı kimi zaman da bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu konuda pek az kişinin bildiği bazı unsurların açıklanması gerekmektedir.
PYD, 2003 yılında kurulan ve PKK’nın uzantısı olan bir örgüttür. Öcalan ve diğer PKK liderlerinin 1998 yılında Türkiye’nin baskısıyla, Suriye’yi terk etmek zorunda bırakılmalarından sonra geride kalan PKK’lılar tarafından kurulmuştur. YPG, PYD’nin silahlı koludur. PYD, her ne kadar şu günlerde tıpkı PKK gibi emperyalizm maskesi takmış olsa da, yine tıpkı PKK gibi Leninist ve komünisttir. Her iki grubun da lideri Abdullah Öcalan’dır. Resmi tanımlarında, PKK’ya bağlı bir örgüt olarak kuruldukları, Öcalan’ı ideolojik liderleri olarak kabul ettikleri ve Kongra-Gel’i (PKK’nın siyasi yapılanması) “Kürt halkının en yüksek yasama organı olarak gördükleri” belirtilmektedir. Nitekim KCK soruşturması (PKK’nın şehir yapılanması olarak adlandırılan KCK, aslında PKK’nın sözde devlet yapılanmasıdır. Bu yapılanmayla ilgili olarak Nisan 2009 tarihinde Türkiye’de soruşturma başlatılmıştır. Kitabın ilerleyen sayfalarında KCK ile ilgili detaylar belirtilmiştir) kapsamında 2012 yılında hazırlanan ikinci iddianamede PYD ile ilgili bilgilere de yer verilmiştir. İddianamede, Öcalan’ın Nisan 2011’de avukatları aracılığıyla Beşar Esad’a bir işbirliği mektubu gönderdiği, mektupta PYD’ye ülkenin kuzeyinde sağlanacak idari yetkiler karşılığında örgütün rejimi destekleyeceğinin ifade edildiği bilgisi yer almaktadır.

Solda, PYD'nin silahlı kolu olan YPG militanları görülüyor.
Sağda, PYD Eş Başkanları Salih Müslim ve Asya Abdullah Öcalan posterleriyle görülüyor.
Yine 2014 yılı Ekim ayında, Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkiye’ye getirilen bir Rojavalı için, YPG’li olduğu iddiasıyla “terör örgütüne” üye olmak suçundan hapis cezası vermiştir. Mahkemenin bu kararıyla “terör örgütü” listesinde yer almayan PYD ve YPG, resmen “terör örgütü” olarak kabul edilmiştir.
Nitekim PYD Eş Başkanı Salih Müslim verdiği konferansları Öcalan posterleri altında gerçekleştirmekte, diğer Eş Başkan Asya Abdullah örgütü doğrudan Kandil’den yönetmekte, YPG militanları ceplerinde ve evlerinde Öcalan’ın resmini taşımaktadırlar.
Bu konuda Emekli tümgeneral Armağan Kuloğlu’nun açıklamaları şu şekildedir:
“YPG başlı başına terör örgütü olarak kurulmuş bir terör örgütü değil. PKK’nın Suriye’nin kuzeyindeki bir uzantısı. Suriye’nin kuzeyindeki olaylar patlak verince, kuzeyde bir Kürt oluşumu ortaya çıktı. YPG de o bölgenin kontrolünü sağlayan, oradaki halkı kontrol eden bir örgüt olarak PKK tarafından kuruldu. PKK’nın uzantısı, onun kontrolünde olan bir örgüt. PKK bir terör örgütü olduğuna göre, YPG de bir terör örgütüdür.”

PYD/YPG'yi PKK'dan bağımsız göstermeye çalışanlar ya bilgisizdirler ya da gerçeği görmezden gelmektedirler.
YPG toplantıları Öcalan posterleri eşliğinde gerçekleştirilmekte, YPG militanları ceplerinde ve evlerinde
Öcalan'ın resmini bulundurmakta, Öcalan'ın kitaplarını okumaktadırlar.
Irak Kürdistan Özerk Bölgesi Başkanı Mesut Barzani, PYD’yi, Suriye yönetimiyle işbirliği içerisinde Rojava’ya silah zoruyla el koymakla suçlamaktadır ve PYD’nin antidemokratik uygulamalarını sürekli olarak dile getirmektedirBarzani, “Her geçen gün belirsiz birtakım bahanelerle silahlanıyorlar... Serbest seçimler yapılmadıkça hiçbir grubun kendisini başkalarına dayatma hakkı bulunmamaktadır. Suriye Kürtlerinin gerçek temsilcisi yalnızca Yüksek Kürt Konseyi’dir dese de PKK bu sözleri hiç önemsememektedir. Barzani’nin, “PYD, bizim oluşturmaya çalıştığımız ittifakı bozdu ve bölgede sadece kendisinin istediği bir siyaset yürütmeye başladı. PYD, Suriye Kürdistan Demokrat Partisi'nin yöneticileri ve üyelerine yönelik gözaltı, tutuklama, sınır dışı etme ve saldırma politikalarına ara vermeden devam etti ve bunu gittikçe genişletiyor. PYD'nin, bu tekçi ve meşru olmayan siyaseti nedeniyle bölgede demokratik bir sistem kurulamadı. Rojava'daki durum, rejimin kontrolü altındakilerden daha kötü hale geldi. Siyasi özgürlüğün olmadığı Rojava'da talepler şiddetle bastırılıyor, Rojava halkı diktatörce yönetilmeye çalışılıyor tespitleri oldukça önemli ve doğrudur.
Peşmerge komutanı Binbaşı Muhammet Hasan’ın, PYD'nin, kontrol ettiği sınır bölgesini ticari bir yola dönüştürdüğünü, sınırı geçen kişilerden gümrük vergisi adı altında para aldığını belirtmesi, PKK/PYD’nin Kürtlere hayatı nasıl zindan ettiğini gösteren önemli bir husustur.
İlginçtir ki, günümüze kadar neredeyse tüm siyasilerin bildiği bir gerçek olan ve PYD’nin kendisi tarafından açıkça ifade edilen PKK-PYD bağlantısı bugün her nedense bir kısım kişiler ve ülkeler tarafından inkar edilmektedir.

Tankın üstünde PKK ve YPG militanları yanyana poz veriyor.
Batı’da pek çok siyasetçi ve yazarın, Suriye’deki PYD gerçeğinden gerçekten habersiz oldukları da açıkça görülmektedir. Onlara göre Türkiye’nin Güneydoğu’sunda ve Suriye’nin kuzeyinde Kürt etnik kökeninde insanlar vardır ve bu insanlar sadece birer özgürlük savaşı vermektedirler. İşte bu bilgisizlikten dolayı, bu “özgürlük savaşçılarının” Türkiye tarafından neden tepkiyle karşılandığı, Kobani eylemleri sırasında neden Türkiye’nin o bölgede “Kürt savaşçıları” olarak gösterilen teröristlere destek vermediği anlaşılamamaktadır. Kıyasıya Türk hükümetine yönelik bir “etnik ayırımcılık” suçlaması yöneltmektedirler. İşin ilginç yanı, Türkiye’deki siyasetçi ve yazarlar arasında bile bunu yapanlar vardır.
İşin gerçeği ise şudur: Kobani’de IŞİD’e karşı savaşanlar “Kürt savaşçılar” falan değil, PKK’nın uzantısı olan terörist bir gruptur. PKK, yaklaşık 40 yıldır Türkiye’de bölücülük propagandası yapmış, haince arkadan saldırmış, özellikle “Kürt vatandaşlarımıza” dehşet yaşatmış ve on binlerce askerimizi şehit etmiş kalleş bir terör örgütüdür. Böyle bir terör örgütüne Kobani’de Türkiye’nin yardım etmesini istemek, olağanüstü derecede bir şuur kapalılığı veya art niyet gerektirir. Türk hükümeti, kendisini yıllardır enseden vuran, ülkesini bölmeye çalışan, hain ve kalleş bir terör örgütüne elbette ki yardım etmeyecektir. Türkiye oradaki mazlum halkı zaten himayesine almıştır. Kobani’de IŞİD ile savaşanlar ise, Türk halkının otuz yıldan fazla bir zamandır düşmanı olan topluluğun ta kendisidir.
Kuşkusuz Türkiye’yi ayırımcılık yapmakla suçlayanlar sadece bu konuda bilgisiz olan kişiler değildir. PYD’nin gerçek mahiyetini çok iyi bilmesine rağmen, o bölgede bir Kürt devletinin oluşması için elinden geleni yapmaya hazır bir kısım istihbaratçılar, siyasetçiler ve yazarlar; buradaki durumu kendi lehlerine kullanma telaşı içindedirler. Nitekim bunu yapabilmek için neredeyse bütün ana akım medya kullanılmış, Avrupalı ve Amerikalı siyasetçilerden Türk hükümetine yönelik bu konuda ciddi eleştiriler umarsızca yöneltilmiştir. Defalarca Türkiye’nin neden YPG’li teröristlere yardım etmediği sorgulanmış ve Türkiye bu dönemde adeta uluslararası bir diktatörlük tarafından baskı altına alınmıştır. Türkiye şu anda, dünya tarihinde, “yıllardır vatandaşını öldürmüş eli kanlı teröristlere neden yardım etmiyorsun” diye sorgulanan belki de tek ülke konumundadır. Bu olağanüstü garip durum nedense kimse tarafından ciddi anlamda dile getirilememiş, Türkiye, özellikle uluslararası medya diktatörlüğü tarafından ustaca planlanan ve uygulanan bir karalama kampanyasının hedefi olmuştur.
Şunu belirtelim; PKK, Türkiye’nin güneydoğusunda yıllardır özellikle Kürt kardeşlerimizi baskı altına almıştır ve katlettiği insanların büyük çoğunluğu Kürt’tür. Aynı durum Suriye’nin kuzeyindeki Rojova bölgesi için de geçerlidir. Buradaki Kürt kardeşlerimiz, PKK’nın uzantısı olan PYD’nin dehşetli baskısı altında yıllardır ezilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder