16 Ekim 2015 Cuma

İki tehdit arasında Kürtler

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Irak, Suriye ve Türkiye arasında dağınık durumda kalan (İran’daki nüfuslarıyla birlikte dörde bölünmüş olan) Kürt halkı, çeşitli zorluk ve baskılarla karşılaştılar. Irak’ta Saddam, Suriye’de Esad diğer bir deyişle Baas rejimleri Kürtleri yok etmeye yönelik bir baskı siyaseti izledi. Saddam, kimyasal silah kullanarak Kürtlere toplu katliam yaparken, Esad Kürt halkının hak ve özgürlüklerini kullanmalarına izin vermek bir yana, onlara nüfus kağıdı dahi vermiyor, onları tamamen yok sayıyordu. Türkiye’de ise derin devlet zihniyetinin hakim olduğu dönemlerde Aleviler, dindarlar, muhafazakarlar gibi Kürt vatandaşlarımız da şiddetli baskı gördü.
Özellikle 90’lı yılların Güneydoğu’su, terör örgütü PKK’nın tehdit ve baskılarının Kürt kardeşlerimize yöneltildiği en zorlu dönemlerden biridir. Bu dönemin, aynı zamanda Güneydoğu’da devlet yerine derin devletin hakimiyet kurduğu ve kağıda dökülmemiş illegal uygulamalarla dehşet yaşattığı bir dönem olduğu herkesin malumudur. PKK’ya karşı mücadele veren aşiretlerin bile derin devlet tarafından sorgulandığı; devletin atadığı vatansever korucu kardeşlerimizin PKK ajanı ilan edilip derin devlet yetkilileri tarafından defalarca işkenceye uğratıldıkları; kardeşi, oğlu veya kızı dağda olan ailelerin, PKK karşıtı olmalarına rağmen sürekli baskı altında tutulduğu korkunç bir dönemdir bu. Bu dönemde hain terör örgütü PKK tarafından ciddi şekilde baskı gören köy korucularımızın aileleri dahi PKK’nın hain kurşunlarına hedef olmuşken ve canlarını Allah rızası için vatan uğruna ortaya koymuşken, bir yandan da derin devletin hedefi haline gelmişlerdir. Sorgusuz sualsiz evlerinden alınan pek çok Kürt vatandaşımızın bir kısmından bir daha haber alınamamış, bir kısmı ise günlerce korkunç sorgulara tabi tutulmuşlardır. Bu dönem, kardeşin kardeşi vurduğu, sayısız faili meçhul cinayetin işlendiği, milyarlarca dolarlık maddi zararın Türkiye’yi vurduğu bir dönemdir.

Solda: 1988 Halepçe Katliamı
Kürt halkı, yıllar boyunca bölgede onulmaz acılar çekti. Saddam, Halepçe'de mazlum Kürt halkını kimyasal
silahlarla katlederken, Suriye'de Esad, nüfus kağıdı bile vermediği Kürtlere şiddetli baskılar uyguluyordu.
Devletin yetkilerini illegal yollarla kullanan derin devletin oluşturduğu illegal örgütler, bölge halkına sürekli olarak baskı ve kötü muamelede bulunmuşlardır. Devlet içine çöreklenmiş bu çeteler, bölgede adeta yetki sahibi devlet gibi davranıp devlet otoritesini şahsi çıkarları doğrultusunda kullanmış, bölgede her türlü illegal faaliyeti gerçekleştirmişlerdir. Öyle ki, dönemin köy korucularının izahlarına göre, bölgede teröre karşı verilen mücadeleye en büyük zararı bu kişiler ve örgütler vermişlerdir. Terörün durması, bir açıdan, bu derin örgütlerin faaliyetleri neticesinde mümkün olmamıştır.
O dönemde Güneydoğu’da devlet yoktur. Mazlum Kürt halkı iki ateş arasında sahipsiz bırakılmıştır. Yaşadıkları haksızlıkları, işkenceleri, kabusları şikayet edecekleri bir mercii yoktur. Hak arayanlar, yine, tehdit ve işkencelerle karşılaşmaktadırlar. Resmi daireler dahi derin devletin himayesi altında rüşvet çarkının gizlice işlediği yerler halini almıştır. Fakat halkın, bunu dahi şikayet edebileceği bir mercii bulunmamaktadır. Söz konusu derin devletin baskılarıyla medya özgürlüğü tümüyle kısıtlanmış ve bunun sonucunda da bölgede yaşanan katliamlar, faili meçhuller, sebepsiz gözaltılar, baskılar ve tüm diğer sorunlar gizli kalmıştır.

Türkiye, geçmişten günümüze ülkelerinden kaçmak zorunda kalmış
Kürt kardeşlerimize büyük bir onur ve sevgiyle sahip çıkmıştır.
Solda: 1991 yılında Saddam zulmünden kaçıp Türkiye'de Çukurca
mülteci kampına sığınan bir Kürt çocuğu.
Sağda: Günümüzde Suriye'den kaçıp Türkiye'ye sığınan Kürt çocuğu.
Bölge köylerine sahte gerekçelerle derin devlet yapılanmaları baskınlar yapmaya başlamış, köy halkını meydanlara toplayarak onlara gözdağı vermiş, pek çok kişiyi sebepsiz gözaltılarla alıp götürmüşlerdir. Aynı köyler bu kez de geceleri PKK militanları tarafından basılmakta, onlar tarafından da eş zamanlı baskı uygulanmaktadır. Zalim PKK’lılar örgütün propagandasını yaparak, zorla para toplayarak, şüphelendikleri kişileri ihbarcı veya ajan diye katlederek daha korkunç bir zulüm yapmaktadırlar.Dindar Kürt halkımız, belki de en fazla ihtiyacı olduğu bir zamanda yanında devleti bulamamış, hakkını arayamamış, haksızlıkların en şiddetlisiyle karşı karşıya kalmıştır.
Ergenekon terör örgütü, Türkiye’yi her an karışıklık çıkartılabilecek bir zeminde tutarak dilediği anda, dilediği bölgede olağanüstü hal ilan edebilmiştir. Ergenekon terör örgütü tarafından, terörle mücadele adı altında köyler boşaltılmış, yakılmış, yüzbinlerce Kürt kökenli vatandaşımız yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda bırakılmıştır. Göç edilen Mersin, Adana, Diyarbakır, İstanbul gibi şehirlerde Kürtlerin ikamet ettiği gecekondu mahallelerinde ilkel şartlarda yaşamak zorunda bırakılmaları PKK propagandalarına uygun bir zemin hazırlamış ve PKK'nın şehir yapılanmasında önemli rol oynamıştır.
Birçok Kürt aydın ya da kanaat önderi ya hukuksuzca tutuklanmış ya da suikast ile katledilmiştir. Bunların çoğunun, Ergenekon-PKK işbirliğiyle organize edildiği çok iyi bilinen bir gerçektir.
Derin devlet bölgeyi kasıtlı olarak ihmal ederken, bölge halkına sahip çıkan, iş, aş, imkan, vs. temin eden kurtarıcı görünümü altında PKK ön plana çıkarılmıştır. Bölge kasıtlı olarak sosyoekonomik bakımdan geri bırakılmış, halk bilinçli bir şekilde yoksulluğa, sefalete ve cehalete terk edilmiştir. Bütün bunların sonucunda da kısıtlı iletişim imkanları da fırsat bilinerek bölge halkı "kara propagandalarla" yanıltılmış ve devlet adeta “Kürtleri yok etmek isteyen faşist bir güç” olarak gösterilmiştir.

Masum Kürt anneleri, babaları, dünya güzeli Kürt çocukları tarihleri boyunca yüzyüze kaldıkları baskı ve zorlukların hiçbirini hak etmediler.
Bu zor dönemlerde kardeşlerimizin yaşadıkları zorlukların farkındayız. Fakat devir artık telafi devridir. Kürt kardeşlerimiz geçmişin öfkesini taşımak yerine, artık kardeşliği isteyenler ile birlikte hareket
etmelidirler.
Kuşkusuz başından beri Ergenekon terör örgütünün de hedefi, Türkiye’yi parçalamak, canımız gibi sevdiğimiz Kürt kardeşlerimizi bizden ayırmak ve Türkiye’den ayrı bir komünist Kürdistan kurmak olmuştur. Bunun için özellikle Kürt halkı üzerinde baskı uygulayarak onları dışlamak istemiş, onların bu baskı altında Türkiye’den kopmayı talep etmelerini beklemiştir. Fakat bu karanlık derin devlet, Kürt halkının iman gücünü, vatana ve millete bağlılığını hiçbir zaman hesaba katmamıştır. Bu değerli halk, devletin kendilerini ciddi şekilde – ve yine derin devlet baskısıyla – ihmal ettiği dönemlerde bile devlete olan inançlarını yitirmemişler, asla kopup ayrılmayı düşünmemişlerdir. Ergenekon terör örgütü, işte bu kararlılık neticesinde Kürt kardeşlerimiz üzerinde kurguladığı senaryoda başarısız olmuş ve hesaba katmadıkları büyük bir yenilgiye uğramıştır.
Kürt kardeşlerimiz şunu bilmelidir: O dönemde Güneydoğu’da olan bitenlerden habersiz değiliz. Kürt kardeşlerimizin ciddi şekilde baskı altında tutulduklarını, olağanüstü haksızlıklara maruz kaldıklarını, kendi ailelerinden adaletsizce kayıplar verdiklerini, bir yandan sinsi PKK belasıyla boğuşurken bir yandan derin devletin tetikçileriyle mücadele etmek zorunda olduklarını çok iyi biliyoruz. Bununla birlikte maruz kaldıkları yoksullukların, aile ve aşiret içi baskıların, feodal sistemin getirdiği acıların da farkındayız. Kürtçenin yok edilmeye çalışıldığından, Kürt kültür ve ananelerine şiddetle savaş açıldığından da haberimiz var. Kürt kardeşlerimiz için çözüm önerileri sunarken, PKK’ya yönelik bir üslup geliştirirken bütün bu gerçekleri bilerek hareket ediyoruz.
Yine PKK’ya katılımlarda pek çok, Kürt genci üzerinde komünist söylemlerden çok, maruz kaldıkları adaletsizliklerin etkili olduğunun, dağa çıktıktan bir süre sonra da bu gençlerin bir kısmının örgüt baskısından dolayı bir daha geri dönemediklerinin farkındayız. Pek çok genç, terör örgütünün Stalinist, komünist ve dinsiz bir teşkilat olduğunu sonradan fark ettiklerini açıkça söylemektedirler. Yine hali hazırda Güneydoğu’da ve yurdun çeşitli yerlerinde yaşayan Kürt gençleri içinde, derin devletin illegal yapılarının kendisine, ana-babasına yaptığı fena muameleler nedeniyle devlete ve Türk kimliğine öfke duyan ve küskün olan bir topluluğun olduğunun da farkındayız. Bir kısım kişilerin yaptıkları gibi bunlara gözlerimizi kapatmış veya bunları yok sayıyor değiliz. Kürt kardeşlerimiz şu önemli noktayı unutmamalıdırlar: Buradaki amaç, bütün bunlara çözüm bulmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder