16 Ekim 2015 Cuma

Bir kısım Batılıların PKK lehinde hareket etmelerinin asıl sebebi

Hükümetin iyi niyetli olarak başlattığı çözüm sürecinin başlangıcından itibaren, bölücülük ve şiddet isteyen Stalinist bir terör örgütünün asla silah bırakmayacağı, güçlenmek için fırsat kolladığı ve sinsi bir yöntemle Türkiye’nin Güneydoğu’sunu ele geçirmeye yelteneceği sürekli hatırlatmasını yaptığımız konular olmuştur. Nitekim çatışmaların tekrar başladığı şu günler, PKK’nın gerçekten de bu çatışmasızlık ortamını kendisi için bir gizliden işgal politikasına çevirmiş olduğunu göstermektedir. Bu konuda alınması gereken tedbirler acil ve hayatidir. Söz konusu tedbirler kitabın ilerleyen bölümlerinde kapsamlı açıklanmıştır.
Burada üzerinde durmak istediğimiz husus, çözüm sürecinin başlangıcından itibaren Batı’dan bazı kişilerin bu sürece yaklaşımıdır. Kuşkusuz ülkeler içinde barışın gerçekleşmesi bütün dünya için hoş karşılanacak bir durumdur ve ülkemizde söz konusu dönem içinde silahların susmasının Batılı ülkeler tarafından takdirle ve övgüyle karşılanmasında da garip olan bir durum yoktur. Garip olan kısım, Batılı devletlerden bir kısım sözcülerin Türkiye’ye ilginç önerilerde bulunmalarıdır. Her ne hikmetse, bu önerilerin tümü PKK’nın lehine olan ve onların istekleri çerçevesinde şekillendirilmiş önerilerdir. Bu önerilerin hiçbir kısmında Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğünü koruyucu ve Türkiye’yi PKK karşısında güçlendiren bir yönlendirilmede bulunulmamaktadır. Bunun belki de en önemli sebebi, PKK yoluyla gerçekleşecek olanların, aslında Batı’nın kendi hedeflerini temsil ediyor olmasıdır.

Türkiye'ye yönelik baskılar hem içten hem de dışarıdan gözle görülür boyutlara ulaşmıştır. Fakat bu güzel vatanı ve Kürt kardeşlerimizi
komünist teröre teslim etmemiz imkansızdır. Bu kirli planı kuranlar,
bu sevdadan vazgeçmelidirler.
Bu konuda verilebilecek en önemli örneklerden bir tanesi, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda uzun süredir danışmanlık yapan Neocon David Phillips’in açıklamalarıdır. Phillips’in 2007 yılında Türkiye’ye yönelik önerileri dikkat çekicidir. Bu önerilerin başında, PKK ile barış süreci olduğu taktirde örgüt üyeleri için af ilan edilmesi şartı yer almaktadır. İkinci temel öneri ise sivil anayasanın hemen yürürlüğe konulmasıdır. Bunun anlamı ise, yerel yönetimlere önemli haklar verilmesi konusudur ki bölünme için temel unsur bu olacaktır.
ABD’nin Türkiye Eski Büyükelçisi Ross Wilson’un 13-15 Nisan 2009 tarihinde yaptığı açıklamalar ise yine aynı başlıkları içermektedir. En önemli şart, PKK’lıların mutlaka serbest bırakılması ve ikinci temel şart ise federalizme yol veren yerel yönetimlerin güçlendirilmesi unsurudur.
Görülebileceği gibi, ABD’den bazı isimlerin Türkiye üzerindeki temel baskısı, PKK’yı bir barış elçisi gibi göstermek, Öcalan’ın mutlaka serbest kalmasını sağlamak ve Türkiye’nin bölünmesinin yolunu açmaktır. Yıllar önce tasarlanan ve öneri olarak sunulan bu planlar ise bugün açık açık tartışılmaktadır.
Hedef, PKK’ya federasyon verilerek, “Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi projesi” kapsamında PKK’nın bütün ulusların kabul edeceği türden bir devlet kurmasının önünü açmak; bu yeni oluşum sonucunda bölünen, Ortadoğu’yla irtibatı kesilen Türkiye’nin gücünü zayıflatmak ve itibarını zedelemektir. Böylelikle Batı derin devletleri açısından, İslam Birliği gibi bir bütünlüğün oluşması da coğrafi ve ideolojik anlamda zorlaşacak; Türkiye ile İslam ülkeleri arasına İslam karşıtı komünist-Stalinist bir PKK devleti adeta bir set olarak çekilecektir. Kendi içinde bir terör örgütüne yenik düşen ve dolayısıyla İslam ülkelerinin sorunlarına çözüm bulmaktan uzak, tavizkar bir Türkiye görünümü oluşacaktır. PKK'ya özerklik veya federasyon verilmesi gibi bir durumun gerçekleştirilmesi sonucunda ise, Türkiye’yi en az 50 yıl uğraşacağı ve daha fazla zayıflayacağı bir süreç bekleyecek; mübadele talepleri, yeni toprak talepleri, yeni bölgesel ayrılık taleplerinin dile getirilmesi, farklı dillerin de devreye girmesiyle ülke insanlarının ortak dil, ortak hedef, ortak ülküden uzaklaştırılması söz konusu olacaktır. Parçalanıp bölünmüş güçsüz bir Türkiye ise, Batı’da bir kısım derin güçlere, yüz yıldır elde etmek istedikleri manzarayı sunmuş olacaktır.
Bu amaçla bir kısım batılı güçler, doğrudan özerklik veya federasyon gibi kelimeleri kullanmasalar da –ki aralarında açıkça bunları da dile getirenler vardır- yerel yönetimlere yönelik yetki genişletilmesi konusunda uzun zamandır Türkiye’ye yönelik baskı halindedirler. Nitekim AB’ye uyum yasaları dahilinde bu ayrıcalıkların bir kısmı çoktan sağlanmıştır; bu konu ilerleyen satırlarda kapsamlı incelenmiştir.
Bu konuda çeşitli düşünce kuruluşları, diplomatlar ve yazarlar tarafından Türkiye’ye yönelik baskılar gözle görülür boyutlara ulaşmıştır. Türkiye, zaman zaman, Batı derin devleti sözcülerinin belirlediği şartları yerine getirmediği taktirde, istemese de her an kendisini Ortadoğu’da bir savaşın ortasında bulacağı tehdidiyle karşılaşmaktadır. NATO’nun yardımı olmadan füze ve diğer hava saldırıları karşısında zayıf konumda olduğumuz hissettirilmeye çalışılmakta, hatta zaman zaman NATO’dan çıkarılmamıza yönelik teklifler kasıtlı olarak gündeme getirilmektedir. Türkiye’nin Batılı ülkeler nezdinde yatırım yapılamayan, insan haklarının ihlal edildiği yalnızlaştırılacak bir ülke olarak gösterileceğinin tehdidi yapılmaktadır.
Tekrar hatırlatalım, PKK konusuna çözüm bizim de istediğimiz bir şeydir. Fakat bu çözüm, Batı derin devletinin baskılarına dayalı, beraberinde komünist bir devletin inşasını getirecek, Türkiye’nin ise toprağından ve kimliğinden taviz verdiği bir çözüm asla olmayacaktır. PKK’ya köklü çözümün tek yolu, örgütü Marksist ideolojiden uzaklaştıracak kapsamlı bir eğitim seferberliğidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder