16 Ekim 2015 Cuma

Suriye’de Kürtlere PYD baskısı


PKK ve PYD aynı silahlı terör örgütüdür. Biri Türkiye'de diğeri ise
Suriye'de yıllarca özellikle Kürtlere baskı uygulamış ve
komünist düzeni inşa etmeye çalışmışlardır.
Suriye iç savaşının ilk başladığı yıllarda, Rojova bölgesinden Türkiye’ye ulaşan ilk Kürt mülteciler, Cezire kantonundan gelmişlerdir. Bu kardeşlerimiz açıkça, Esad’ın zulmünden değil, PYD’nin zulmünden kaçtıklarını belirtmişlerdir. Nitekim PYD, yukarıda bahsini ettiğimiz Öcalan’ın Beşar Esad’la ittifak taahhüdü gereğince Suriye’de Esad ile işbirliği içindedir. Bu nedenle, söz konusu bölgelere o dönemde Esad’ın bir saldırısı olmamıştır. Sonrasında da ülkedeki karışıklığı fırsat bilenler, yıllardır maruz kaldıkları PYD zulmünden kaçabilmek için bu fırsatı değerlendirmiş ve Türkiye’ye sığınmışlardır. Dolayısıyla PYD, uluslararası camiaya vermek istediği görüntünün tamamen aksine, tıpkı PKK gibi, kendi halkına zulmeden ve kendi egemenliği altındaki topraklarda Leninist bir sistem kurmuş olan oldukça tehlikeli komünist bir terör örgütüdür.
Suriye’deki Kürt bölgesi olan Rojava’da dindar Kürt halkı adına konuşan Suriye Kürt İslam Cephesi (Cephetül İslami Kurdi) Lideri Ebu Abdullah’ın,“Esed zindanlarından çıktık, PYD zindanlarına girdik, ikisi bizim için aynıdır” sözleri oldukça büyük önem taşımaktadır.
Nitekim Kobani’de yaşananların ardından dindar Kürtler, PKK’yı asla tasvip etmediklerine dair çıkarmış oldukları basın bülteninde şöyle söylemişlerdir:“Hiç şüphe yoktur ki; Müslümanların Kobani’den tavşan gibi kaçan bu korkak çetelere (PKK’lılara) cevap verecek kuvvet ve kudreti vardır.
Görülebileceği gibi Suriye Kürt bölgesi olan Rojova’daki Kürt halkı, idareyi elinde tutan PYD’yi bir bela gibi görmekte ve PYD’nin baskısından kurtulmak istemektedir. Aynı durumun Türkiye için de geçerli olduğunu, Türkiye’deki Kürtlerle PKK’nın hiçbir zaman aynı kabul edilemeyeceğini, Türkiye’deki Kürtlerin de daima PKK’nın hedeflerinden biri olduğunu burada tekrar hatırlatmak gerekmektedir.
Suriye Kürt bölgesindeki söz konusu durumu delillendirmek için İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW - Human Rights Watch) 2014 tarihli 108 sayfalık raporu da büyük önem taşımaktadır. Suriye’de, Kobani ve Cezire kantonlarındaki durumun incelendiği bu rapora göre, bölgeye hakim PYD güçleri, keyfi tutuklamalar, yasal hakları ihlal, faili meçhul ölümler ve kaçırılmalarla ilgili sorumlu tutulmaktadır. İhtiyatlı ve yumuşak bir dille hazırlanmaya çalışılmasına rağmen rapordan oldukça ürkütücü bir tablo çıkmaktadır. İşkence sorunu, kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlanması, adalet sisteminin işlememesi neredeyse her satırda ön plandadır.

Suriye'nin Kürt bölgesi olan Rojava'daki YPG militanları, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporunda da belgelediği
şekilde kendi halklarına insanlık dışı uygulamalarda bulunmaktadırlar.
Suriye'de Kürt halkı, Esad'ın saldırılarından çok önce, PYD baskısından kaçarak Türkiye'ye sığınmışlardır.
Cezaevlerindeki bir kısım suçlularla görüşen İnsan Hakları İzleme Örgütü temsilcileri, buradaki mahkumların herhangi bir tutuklama emri olmaksızın alıkonulduklarını, avukatlarıyla görüştürülmelerinin engellendiğini ve yargı önüne çıkarılmadıklarını belirtmişlerdir. Mahkûmlar, hapishanede sürekli yetkililer tarafından darba maruz kalmaktadırlar. Tutuklamaların genellikle sadece iftiralara dayandığı, itirafların ise işkence altında alındığı anlaşılmaktadır. Muhalif olan neredeyse her ses susturulmaya çalışılmıştır. Gözaltında şüpheli ölüm vakaları ise çok fazladır.
Raporda ayrıca, çocukların ellerine silah verilip militan olarak kullanıldıkları belirtilmiş, toplumsal olayların daima kanlı şekilde bastırıldığına dikkat çekilmiş ve tüm bunların yanı sıra onlarca insan hakları ihlali sayılmıştır. Söz konusu değerlendirmede, PYD’nin doğrudan Türkiye’deki PKK terör örgütünün bir parçası olduğu açıkça vurgulanmakta, Suriye hükümetinin iç karışıklıklar nedeniyle bölgeden çekildiği 2012 tarihinden beri bu örgütün yerel bir mahkeme, cezaevi ve polis ile keyfi uygulamalar yaptığı belirtilmektedir. Söz konusu uygulamaların endişe verici olduğu vurgulanmaktadır.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporuna göre, Rojava'da çocuklar, ellerine silah verilip militan olarak kullanılmaktadırlar. Çocukları zorla silah altına alma politikası halen devam ettiğinden, bölgedeki Kürt kardeşlerimiz sürekli olarak
PYD zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınmaktadırlar.
Soldaki çocuk militanın üzerinde YPG'nin Kadın Savunma Birlikleri'ni temsil eden YPJ'nin arması görülebilmektedir.
Nitekim Kobani saldırılarının sonrasında, Türkiye’nin ihtarlarını hiçbir şekilde dikkate almayan bir kısım Batı medyası, bölgeyi yakından tanıdıktan sonra ifadelerini değiştirmek zorunda kalmıştır. Daily Beast’de Jamie Dettmer, Suriye’de Kürt bölgesi yönetimini, “PKK’nın Suriye kanadını oluşturan despot PYD”olarak tanımlamış ve evlerine geri dönmek isteyen bir kısım kişilere PYD tarafından izin verilmediğine dikkat çekmiştir. Ali isimli emekli bir Kürt köylüsünün anlattıkları ise yazıda şu şekilde yer almıştır: “Savaşçılar (YPG) istediklerini yapıyorlar ve kimse onlara karışamıyor. Eğer size bir şey yapmanızı veya yapmamanızı emrederlerse, onlara hayır diyemez veya bunun doğru olmadığını söyleyemezsiniz.” Nitekim Dettmer’in görüştüğü bölge halkının ifadelerine göre, kuşatmanın ardından Kobani’ye geri dönmek isteyen pek çok kişinin girişine izin verilmemiş, YPG militanları tarafından bu insanların mallarına el konulmuş ve bu kişiler tüm varlıkları ellerinden alınarak göçe zorlanmışlardır.
Bu despot tutum yazıda şu delillerle tarif edilmiştir:
“Kobanili Kürtler PYD’yi halkın içinde eleştirme konusunda çok dikkatliler; misilleme yapılmasından korkuyorlar. Örgütü eleştirenlerin hiçbiri aile isimlerinin deşifre edilmesini istemiyor. Parti (PYD), hayatı muhaliflere oldukça zor hale getiriyor.”
Aynı yazıda, Batı’dan bazı kesimlerin bakış açısı ile Dettmer’in gördükleri arasındaki farklılık da kapsamlı olarak dile getirilmiş ve Kobani bölgesinin PKK terör örgütünün himayesinde olduğunun delilleri verilmiştir:
“Kobani’deki savaşçıların büyük bir çoğunluğu Suriyeli Kürtler değil; ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak tanınan PKK üyeleri. ... Kobani’de ateş emri veren kumandanlar, kuşatma sırasında kadın savaşçıların rolünü dünyaya tanıtmak için röportaj yapan Batılı medyaya gösterildiği gibi yerel bölgesel liderler falan değiller. Bunlar, aslında, yerel halkın Kandil Kürtleri dediği kişilerden oluşuyor. Kandil, Kuzey Irak’ta bulunan Türkiye’den de 30kilometrelik bir alandan içeri giren, bölücü hareketin askeri eğitim kamplarını içine alan PKK’nın dağdaki sığınağına işaret ediyor.” 
İsmini vermek istemeyen bir YPG militanının ise bu konudaki itirafları şu şekildedir:
“Kuşatma sırasında da baş kumandanlardan sadece 5 tanesi Kobani’liydi; 15 tanesini Kandil kumandanları oluşturuyordu.”
Söz konusu gözlemlerin ardından Dettmer, sınıra yığılı Türk tanklarının varlığına oldukça hak vermiş gözükmektedir.
Kobani bölgesinde olduğu gibi, PYD, Tel Abyad gibi civar Türkmen ve Arap bölgelerine de IŞİD tehlikesini bahane ederek koalisyon güçlerinin devreye girmesini istemiştir. Amaç, bu bombardımanı kullanarak Türkiye sınırındaki Türkmen bölgelerini ele geçirip, uzun bir sınır hattı elde etmektir. ABD ve diğer koalisyon ortakları ise IŞİD ile mücadele adı altında PKK terör örgütüne açıkça yardım etmişlerdir. Oysa o bölgeden kaçıp yine Türkiye’ye sığınmakta olan bölge halkı, IŞİD’in değil YPG’nin zulmünden kaçmakta olduklarını açıkça belirtmişlerdir. ABD ve diğer koalisyon güçlerinin bunu fark edememesi veya görmezden gelmesi, ciddi ve oldukça tehlikeli sonuçlara sebep olacaktır.

YPG konusunda dışarıdan yapılan spekülasyonlara kanmayıp Kobani'de YPG zulmünü yakından gözlemleyen Batılı gazeteciler, işgaller sırasında sınıra konuşlanmış Türk tanklarının varlığını oldukça haklı görmüşlerdir.
Bütün bunlardan yola çıkarak orada yaşayan Kürt halkının, PYD’nin zulmünden kaçıp 2011 yılından itibaren Türkiye’ye sığınıyor olduklarını çok iyi değerlendirmek gerekmektedir. Oradaki zavallı halk, uzun zamandır, bu bölgede hakimiyetini ilan etmiş bir Leninist terör örgütünden kurtulmaya çalışmaktadır. Bunun için Türkiye’yi tercih etmeleri, Türkiye’de güvende olacaklarını bilmeleri, söz konusu durumu çarpıtan ya da tam anlamayan Batı’ya önemli bir işaret olmalıdır. Türkiye, kendisine sığınan herkese büyük bir onur duyarak ve sevgiyle sahip çıktığı gibi söz konusu Kürt kardeşlerimize de en mükemmel şekilde sahip çıkmıştır ve onların güvenlik içinde yaşamalarını sağlamıştır. Nitekim Kobani’den Türkiye’ye sığınan Kürt kardeşlerimiz, sınırı geçer geçmez kendilerine yardıma gelen Türk askerinin boynuna sarılmış, sevgiyle güvenli topraklara gelmenin mutluluğunu yaşamışlardır. Türk askerini kendi dostları, akrabaları, oğulları gibi gördükleri anlaşılabilmektedir.

Türkiye, kendisine sığınan herkese büyük bir onur ile sahip çıktığı gibi, Kobani işgali sonrasında Türkiye'ye sığınan Kürt
halkına da aynı sevgi ve onur ile sahip çıkmıştır. Sınırımıza gelen Kürtler de büyük bir sevgiyle Türk askerine sarılmış,
güvenli topraklara gelmenin mutluluğunu yaşamışlardır. Suriyeli Kürtler, onlara her daim sahip çıkacağımızı bilmelidirler.
Suriye sınırdan geçen 2 milyondan fazla mültecinin tüm bakımını üstlenen Türkiye, bu mültecilerin büyük bir kısmını 22 ayrı kampa yerleştirdikten sonra, özellikle Kobani’den gelen mağdur Kürt kardeşlerimiz için dünyanın en büyük mülteci kampını inşa etmiştir. 35 bin kişilik kapasiteye sahip olan Suruç’daki söz konusu mülteci kampı, okula, hastaneye, 100 ayrı çamaşır ve dinlenme bölümüne sahiptir. Kamp aynı zamanda kendi bünyesinde bir su şebekesine sahip olup bu su hem orada yaşayanların ihtiyaçlarını karşılayacak hem de civardaki tarım alanlarında kullanılabilecek kapasitededir. Buraya yerleştirilen Kürt kardeşlerimizin sağlıklarından bakımlarına, eğitimlerinden dinlenme ve iş imkanlarına kadar her türlü detay düşünülmüş ve muazzam bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Söz konusu kamp; BM, Batılı politikacılar, insan hakları temsilcileri ve medya tarafından da övgüyle karşılanmıştır.

Kobani'den kaçarak ülkemize sığınmak zorunda kalan Kürt kardeşlerimiz için Suruç'ta dünyanın en büyük mülteci
kamplarından biri çok kısa bir zaman içinde kurulmuş, kardeşlerimizin rahat edecekleri her türlü imkan düşünülmüştür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder