16 Ekim 2015 Cuma

PKK asla silah bırakmadı ve bırakmaz !

Silah; Stalinizm’in tek güç kaynağıdır. Stalin, silah vesilesiyle kitleler üzerinde etkili olmuştur. Sovyet Rusya’ya, Çin’e, Kamboçya’ya komünizm silah zoruyla hakim edilmiştir. Stalinizm, silahsız bir hiçtir.
PKK, Marksist, Leninist, Stalinist bir terör örgütüdür. Silah, varlığının dayanak noktasıdır. Şu anki gücünü sadece silah ile kazanmıştır. Batı üzerindeki varlığını silah ile göstermiştir. Dolayısıyla PKK, Leninist ve Stalinist bir parti olarak sahip olduğu tüm imkanları şimdiye kadar hep silah ile temin edebilmiştir. Silahsız yok olacağını, silahsız hiçbir otoriteye dayatmada bulanamayacağını gayet iyi bilmektedir. Dolayısıyla PKK ASLA SİLAH BIRAKMAZ!
Çözüm süreci adı verilen süreç dahilinde Öcalan’ın PKK’ya silah bırakmak amacıyla olağanüstü kongre toplama çağrısı, yurt içinde ve yurt dışında bir kısım kişiler tarafından sevinçle karşılanmış olsa da olayın aslının bu olmadığına şu an herkes şahit olmuştur. PKK, tarihi boyunca hiçbir silah bırakma taahhüdüne uymamıştır, uymaz da.
20 Mart 1993’de,  PKK ilk tek taraflı ateşkes ilanını yapmıştır. 20 Mart 1993 tarihinde alınan ateşkes kararı, sürenin dolmasının ardından 2 ay daha uzatılmış fakat buna hiçbir zaman riayet edilmemiştir. Sözde ateşkesin olduğu 1993 yılında PKK’nın terör eylemleri yüzünden 715 resmi görevli, 1479 sivil vatandaş hayatını kaybetmiştir.

PKK, hiçbir zaman silah bırakmadı ve ideolojisi çökertilmedikçe de bırakmayacaktır. Tarihte komünist diktalar
hakimiyetlerini daima silah ile elde etmişlerdir. PKK'nın da şehirlere inebilmesinin, Avrupa tarafından muhatap
kabul edilmesinin tek nedeni elindeki silahtır.
1 Eylül 1998’de ise Dünya Barış Günü dolayısıyla terör örgütü PKK bir kez daha ateşkes ilan ettiğini duyurmuştur. 1998’deki sözde ateşkes ise yaklaşık 500 kişinin şehit olduğu bir dönemdir.
1 Eylül 1999’da bu sefer Öcalan İmralı’dan PKK’ya silahları bırakma çağrısı yapmıştır. Ancak, Haziran 2004’de “talepleri yerine getirilmediği için” PKK yeniden silahlı eylemlere başlamış, çünkü aslında silahları hiçbir zaman bırakmamıştır.
1999-2004 arasındaki sözde silahların bırakıldığı dönemde şehit sayısı ise resmi rakamlara göre 604 kişidir.
1 Ekim 2006’da beşinci kez ateşkes ilan eden terör örgütü PKK, askeri operasyonların devam etmesini gerekçe göstererek ateşkesi bir süre sonra yine sona erdirmiştir.
KCK, 13 Nisan 2009’da “meşru savunma” temelinde tekrar ateşkes kararı aldığını açıklamış, fakat 2009’dan bu yana PKK tarafından sayısız eylem yapılmış, sözde ateşkesin olduğu bu dönemde 134 kişi şehit olmuştur.
PKK’nın asla silah bırakmayacağı PKK, KCK yöneticileri tarafından da defalarca dile getirilmiş, HDP yöneticileri de bu konuda fikir vermekten geri kalmamışlardır.
Örneğin, KCK’nın Kandil’deki yöneticisi Sabri Ok: “...Çıkış gerekçemiz ortada dururken böyle bir silahsızlanma mümkün olamaz ve gerçeğimize aykırıdır... Hareketimizin gündeminde silahsızlandırma ve silahlı güçlerimizin bir yerlere çekilmesi gibi bir şey kesinlikle yoktur... Bu koşullarda silahsızlanmayı tartışmak Kürtlerin iradesine saygısızlıktır... Önder Öcalan özgürleşip bizzat gerillayla görüşmeden bu tür şeyler tartışılamaz. Gerilla da hiçbir biçimde silah bırakmaz...” demiştir.
KCK yürütme konseyi üyesi Duran Kalkan: “Gerillaya da silah bırak çağrısını hiç anlamlı ve ciddi bulmuyoruz, bunu tartışmak bile istemiyoruz. Gerilla silah bırakmaz.” ve “Ancak Öcalan’ın özgürlüğünü de öngören bir genel af çıkarılırsa, o zaman PKK silah bırakmayı değil de ateşkes ilan etmeyi düşünebilir, ama silahı bırakmayı değil. Gerilla silah bırakmaz.” açıklamalarında bulunmuştur.
Leyla Zana, “Artık silahlı mücadele bir noktaya geldi. Ben silahların bırakılmasını asla tartışmıyorum. O Kürtlerin sigortasıdır. Bu sorun var olduğu müddetçe o silahlar Kürtlerin güvencesidir" diyerek silah bırakmanın imkansız olduğunu dile getirmiştir.
Terör örgütü KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık ise: “Silah bırakmak demek, teslim olmak demektir. Ölüm demektir. Hiç kimse bizden bunu isteyemez. Bırakalım silah teslim etmeyi, geri çekilme bile olamaz.” demiştir.
Terör elebaşı Cemil Bayık, İMC TV'ye verdiği röportajda ise, "Öcalan gelip kongreye katılmadan PKK, silah bırakmaz" diyerek aslında bir bakıma PKK’nın hiçbir zaman silah bırakmayacağını açıkça dile getirmiştir.
PKK yöneticilerinden Murat Karayılan, PKK'nın silahsızlanması için gereken şartı açıklarken "Öcalan zindanda olduğu müddetçe silah bırakma talimatı verse bile gerilla yerine getirmez" ifadelerini kullanmıştır.
Açıkça görülebildiği gibi çözüm süreci adı altında sözde ateşkes devam ettiği zamanlarda bile PKK’nın silah bırakmasının imkansızlığı PKK yöneticileri tarafından da açıkça dile getirilmiştir . Nitekim bu dönemde PKK, geçtiğimiz yıllarda yaptığı gibi silah bırakma taahhüdünü yerine getiremediğini çünkü IŞİD gibi Suriye ve Irak’taki diğer tehdit faktörlerinin var olduğunu öne sürmüşlerdir . Bu arada Kobani gibi bazı bölgelere gerçekleştirilen saldırıları kendileri için bir bahane olarak kullanm ış ve sürekli olarak Batıdan silah talep etmişlerdir . Bu talepler karşılanmış ve PKK, sınır ötesinde, Türk askerine karşı kullanacağı yeni mühimmatlar elde etmiş, şimdi de o silahları Türk askerine yöneltmiştir. Aslında elden çıkarılması gereken eski metruk silahlar yenileriyle değiştirilmiştir . Dolayısıyla PKK’nın silah bırakma hikayesi bu defa da sadece bir göz boyamadan ibaret olmuştur . Bunu da ilk fırsatta göstermiştir.

PKK, her ateşkes döneminde daha fazla silahlanmış, daha güçlenmiştir. Silah bırakma söylemleri PKK için, metruk silahları
elden çıkarıp modern silahlarla kuşanma anlamına gelmektedir. Şiddeti esas alan komünist terörizmin silahı terk etmesi
mümkün değildir.
Bu konuda Mao’nun “Ateşkes barışın değil savaşın taktiğidir” sözlerini hatırlatan PKK eski kurucu üyelerinden Şemdin Sakık’ın açıklamaları önemlidir:
“Ateşkes bir savaş taktiğidir. Tarih boyunca ortaya çıkan büyük ya da küçük, düzenli ya da düzensiz, gizli ya da açık savaşların tümünde sayısız faktörlerden dolayı, taraflar belli aralıklarla ateşkes taktiğine başvurmak zorunda kalırlar. Çünkü bu taktik taraflardan birisinin ya da her ikisinin ihtiyaç duyduğu birmoladır.”
Sakık şöyle devam ediyor:
“Örgüt; her ateşkes ilan ettiğinde bunu barış için, sorunların diyalog yoluyla çözümü için yaptığını halka duyurdu. Ama pratik gerçeklik bunun tam tersi istikamette gelişti. Her ateşkes sonrasında silahlı militanların eğitimi, silahlandırılmaları, gerekli alanlara kaydırılmaları, mevzilendirilmeleri, belli faaliyetleri ve planlamaları yoğunluk kazandı. Yani her ateşkes aslında barış için değil, kesin olarak daha gür, daha yaygın ve daha yakıcı, daha yıkıcı bir ateş gücü için kullanıldı. Ve dikkat edilirse her ateşkes sonrasında daha şiddetli çatışmaların, daha büyük çaplı eylemlerin ortaya çıktığı görülecektir.”
Nitekim Sakık, bunun en önemli örneği olarak, 1980 darbesi sonrasındaki geri çekilmeyi vermektedir:
“12 Eylül 1980 askeri darbesinin operasyonlarına dayanamayan bizler silahlarımızı toprağa gömerek ya da satarak küçük gruplar halinde Suriye’ye ve oradan da Lübnan’a geçtik. Türkiye topraklarında bir tek militan kalmayana dek yurtdışına çekilme devam etti. Bu geri çekilme hem de silahsız olarak gerçekleşti.
Hedeflediğimiz yere ulaşır ulaşmaz Türkiye’de bıraktığımız tabancalar yerine kaleşlerle (Kalaşnikof) kuşandık. Çünkü gittiğimiz Lübnan gerçek anlamıyla bir silah deposuydu. Her yer, en gelişmiş silahlarla doluydu. Bu alanda silah bulmak, hem de fazlasıyla silah bulmak hiç zor değildi. Bakkaldan ekmek peynir almak kadar kolaydı.

Leninist bir terör örgütünün ideolojisine karşı bilimsel bir çalışma yapılmadıkça, o örgütün silah bırakacağını ummak sadece
oyuna gelmektir.
12 Eylül operasyonlarından kaçarak gittiğimiz Lübnan’da istediğimiz kadar silahlandık, ihtiyacımız kadar askeri ve siyasi eğitim aldık, ilk kez burada askeri örgütlenmenin bütün kurallarını yaşamımıza uyarlamaya başladık. İki yıl kadar kaldığımız Filistin kamplarında fiziki olarak da toparlandık ve ardından gruplar halinde Türkiye’ye döndük.
Bu yurtdışına çekilerek yaptığımız askeri ve örgütsel hazırlıklar sayesinde 15 Ağustos eylemlerini gerçekleştirdik. Eski silahları toprağa gömmek bizi daha güçlü silahlara, bir süre silahlı mücadele alanını terk etmek ise bizi daha güçlü bir savaşa kavuşturdu.”
Bu önemli itirafa dikkat vermek gerekmektedir. Silahları bırakarak geri çekilen bir örgüt görünümü, tarihin her safhasında bir göz boyama olmuştur. Sakık’ın itirafında da belirttiği gibi bu geri çekilmeler hep örgütün toparlanması, dinlenmesi ve eğitim görmesi için gerçekleştirilmiş; silahlar, daha güçlü silahlara sahip olmak için bırakılmıştır. Ardından Türkiye devleti, hep daha ürkütücü saldırılarla karşı karşıya gelmiştir. Şu anda da olan budur. Bunun sebebi açıktır: PKK’yı tümüyle yok edecek olan yöntem denenmemekte, Leninist ideolojiye karşı hiçbir bilimsel çalışma yapılmamakta, “silah bırakacaklar” söylentisiyle halk rehavete sürüklenmektedir. PKK, bu rehavet ortamından çok faydalanmıştır, şu anda da faydalanmaktadır.
Nitekim Sakık, örgütün çözüm süreci bahanesiyle son iki yıldan fazla süre boyunca dilinde olan geri çekilme ve silah bırakma söylemlerini şu şekilde tasvir etmektedir:
“Örgüt yurt dışına çekilmedi, sadece her zaman yaptığı gibi bazı ağırlıklarını gönderdi, gönderdiği grupların görüntülerini medyaya servis ederek ‘Geri çekiliyoruz’ algısı oluşturmaya çalıştı. Yani militanlar açısından bakıldığında, ‘Bu yıl ne Türkiye’ye girdiler ne de Türkiye’den çıktılar’ tespiti en doğrusudur. ”
Kitleleri kendilerine bağımlı kılabilmek ve devlet yapılanmalarını ortadan kaldırabilmek için komünistler daima terörü kullanmışlardır. Terörden hiçbir zaman vazgeçmeyeceklerine göre, silahtan da vazgeçmeyeceklerdir. Dolayısıyla önümüzde PKK’nın tümüyle silah bırakacağını ümit edip zihninde sahte bir barış senaryosu oluşturanlar boşuna heveslenmişlerdir. Katilin zihniyetini düzeltmek adına bir şey yapılmadıktan sonra, elinde silahın durması veya durmaması önemli değildir. O mutlaka silaha ulaşacaktır. Katilin zihniyetini yok etmeyip sadece silahı yok etme fikri sadece kendini aldatmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder