16 Ekim 2015 Cuma

2. Emperyalizm maskesi altında din

(Allah’ı, Kuran’ı ve dini tenzih ederiz)
PKK’nın emperyalizm maskesinde yer alan unsurların belki de en önemlisi dindir. 90’lı yıllara kadar her türlü dini reddetmiş olan Leninist PKK, komünist kimliğini gizlemenin en belirgin metotlarından biri olarak dini kullanma yoluna gitmiştir. Batılı devletlere yaranmanın en kilit noktası, komünizmin şiddetle cephe aldığı din konusunda farklı bir taktik izleyebilmektir. Dindarlık maskesi, işte bu yüzden 90’lı yıllardan sonra PKK tarafından oldukça etkili bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu değişimin detaylarına geçmeden önce, din konusunda PKK’nın temel bakış açısını anlamak gerekmektedir.
Çok defa hatırlattığımız gibi PKK, komünist bir yapılanmadır. Komünizm ise, ateizm ideolojisiyle birlikte ortaya çıkmış, tüm komünist liderler asıl olarak ateist propaganda yapmışlardır. Zaten kurulacak muhtemel komünist devlet mutlaka din, ahlak ve aile kavramlarını terk etmiş olmalıdır. Nitekim “Lenin 1900'de ne ise ben de 21. yüzyıl sosyalizmini temsil ediyorum” diyen Öcalan, 90’lı yılların öncesinde, yani emperyalist maskeyi takmadan önce din konusundaki düşüncelerini açıkça ifade etmiştir. Abdullah Öcalan’ın din ile ilgili sapkın ifadelerinin bazıları şu şekildedir (Allah’ı, Kuran’ı ve dini tenzih ederiz) :
  • Lise dönemlerinde büyük felsefik bunalımı yaşadım. Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum.
  • Tek tanrılı din ideolojileri, baştan sona siyaset ideolojileridir. Dini söylem, Allah, peygamber ve melek gibi kavramlar dönemin siyasi literatürüdür.
  • Allah bir nevi ortaçağın feodal manifestosudur, temel yasası ve bildirgesidir.
  • Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur.
  • Kur’an-ı Kerim’le ilgili "İdeolojik kimlik düzeyinde gerçekleştirilen, Sümer mitolojisinin üçüncü büyük versiyonu, dönüşüm geçirmiş biçimidir".
  • Bizim din ile ilişkimiz yokHalkımız Tanrı’dan, ideolojiden kopmalıdır. Ben çok uğraştım sonunda Tanrıdan koptumTanrıyı aştım. Böylece Abdullah Öcalan olabildim. İslam kadınımıza bir şey vermemiştir. Bunun yerine sosyalist ahlakı koyacağız."
  • “Tarih içindeki gelişimine baktığımızda, ALLAH tapımıyla birliğe ve güce ulaşılmak istendiği çok açık görülmektedir. Öyle sevgili kulun cennete gitmesi gibi kavramlar, işin fantezi kısmıdır, edebi kısmıdır.”
Abdullah Öcalan
Leninizm, başlangıçtan itibaren Öcalan’ın ve PKK’nın ideolojisi olmuştur. Lenin ise, uyguladığı Marksist ideoloji içinde dine bakışını şu şekilde ifade etmiştir:
“Marksizm maddeciliktir… Bu hiç kuşku götürmez… Dinle savaşmalıyız. Bu, her türlü maddeciliğin ve doğal olarak Marksizm’in ABC’sidir. Ancak Marksizm, ABC’de donmuş kalmış maddecilik değildir. Marksizm daha ileri giderek şöyle der: Dinle nasıl savaşacağımızı bilmeliyiz, bunu yapabilmek için de inancın ve dinin kökenini kitlelere maddeci bir biçimde açıklamalıyız. Dinle savaş, soyut ideolojik öğütlere indirgenmemelidir.”

Marks'ın din ve aileyi yok sayan, şiddete dayanan komünizm fikrini
Lenin vahşi uygulamalarla hayata geçirmiştir.
Marks, dini, egemen sınıf ya da sömürgeci sınıf elinde, halkı uyuşturmak için kullanılan bir araç olarak nitelendirmiştir. Öcalan’ın da izlediği ideoloji doğrultusunda dine bakışı bu şekilde olmuş ve dini, sömürgeci olarak kabul ettiği burjuva ve devletin elinde bir araç olarak görmüştür. Nitekim örgütün kuruluş manifestosunda İslamiyet’in sömürgeciliğin bir ajan kurumu olduğu, Kürtlerin içine yerleşmiş ve onlara gizliden gizliye etki eden bir Truva Atı görünümünde olduğu ifadeleri yer almaktadır. Truva Atı benzetmesi, “Kürdistan Devriminin Yolu-Manifesto” adlı kitabının 1994 yılı baskısının 32. sayfasında Öcalan’ın bizzat kendi dilinden şu şekilde ifade edilmiştir:
“Kürtler, manevi alanda da yabancı işgale uğradı. İslamlık, Kürdün beyninde ve yüreğinde milli inkarı hazırlayan ve kaleyi içten fethetme rolü oynayan bir ‘Truva Atı’ gibidir.”
Leninist bakış açısının bir sonucu olarak PKK, proletaryanın hakimiyetinde bir sistem oluşturmayı esas almış, proletarya hakimiyetinin de öncelikle dinsizliğin yaygınlaştırılmasıyla mümkün olacağına inanmıştır. Nitekim Öcalan’ın bu konuda, “Kürdistan Devrimi, Ekim devrimi ile başlayan ve ulusal kurtuluş hareketiyle gittikçe güçlenen Dünya Proletarya Devriminin bir parçasıdır.” ifadelerini dikkate almak gerekmektedir. PKK için proletaryanın hakim edilmesinin en büyük yolu kuşkusuz silahlı mücadeledir. Ama PKK içinde bu zihniyetin yerleşebilmesi için ilk şart daima dinden uzaklaştırıcı bir eğitim olarak görülmüştür. Öcalan’ın şu sözleri bunu açıklar niteliktedir:
“Diyalektik tarihsel-materyalizm oluşmadan önce ne proletaryanın güçlü bir eylemi gerçekleştirilebilmiş ve ne de öncü örgütü yaratılabilmiştir. Bu anlamda da proletaryanın en büyük üstatlarının işe felsefeden başlamaları, dini eleştirerek proletaryanın sağlam bakış açısını ortaya çıkarmaları bir tesadüf değildir…”
Bütün bu açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi, Lenin de, onun izlerini takip eden Öcalan da, dinin güzelliğini ve sıcak ruhunu, Allah’ın insanlara öğütlediği güzel ahlakı kavrayamamışlar ve bu sebeple daima çözümün dine savaş açmak olduğunu düşünmüşlerdir. İşte bu sebeple PKK’nın temel yöntemi daima sahte bir felsefi eğitim vermek olmuştur. Bu felsefi eğitim, temelinde, diyalektik materyalizmi esas almakta ve bununla birlikte din karşıtı bir söylem içermektedir. Bu eğitim şekli PKK içinde halen devam etmektedir.

Güneydoğu insanımız manevi değerlerini en üst seviyede yaşayan sevgi insanlarıdır. İslam'ın dışında bir yaşam şeklini benimsemeleri, Marksizm'in soğuk, sevgisiz ruhunu yaşamaları asla mümkün değildir.
Oysa Güneydoğu için bu çaba boşadır. Güneydoğu halkımız İslam’ın sıcak, sevecen ruhunu tam olarak kavramış olan; İslam’ın barış, şefkat ve fedakarlık ruhunu mükemmel uygulayan maneviyatı güçlü bir halktır. Güneydoğu halkımızın İslam’ın dışında bir yaşam şeklini benimsemesi, Marksizm’in soğuk, ürkütücü, sevgisiz ruhunu bir hayat şekli olarak sahiplenmesi mümkün değildir. Nitekim PKK da, kan kaybetmeye başladığı 1990’lı yılların başlangıcında iki önemli gerçeği kabul etmek zorunda kalmıştır: 1) Kürtler dindardır, dolayısıyla din dışı bir ideolojiye mecburiyet veya baskı dışında tevessül etmez ve destek vermezler. 2) Radikalizmle boğuşan Ortadoğu’da Batı’nın desteğini kazanmanın yolu ılımlı İslam söylemlerinden geçmektedir.

Kürtlerin dinlerinden vazgeçmeyeceği, Marksist, Leninist bir anlayışı
asla benimsemeyeceği gerçeği, PKK'yı taktik değiştirmeye zorlamıştır.
Her türlü dini kesin dille reddeden PKK, emperyalizm maskesinin
gereği olarak dine karşı üslubunu yumuşatmıştır. Fakat temelde
PKK'nın dinleri yok etme hedefi devam etmektedir.
Birinci madde ile ilgili olarak siyasetçi, gazeteci ve yazar Mehmet Metiner’in açıklamaları şöyledir:
‘’İddiam odur ki, PKK o dönemde (kuruluş yılları) sosyalist-ateist bir ideolojik hatta yürümemiş, Kürtlerin dini inançları ve değerleriyle doğrudan hesaplaşan bir siyaset izlememiş olsaydı, hiç kuşkusuz çok daha geniş bir kitleyle buluşma imkanına sahip olurdu... Çünkü Kürtler tarihleri boyunca ne dinlerinden ne de milliyetlerinden vazgeçmişlerdir.’’
Kürtlerin dinlerinden vazgeçmeyeceği gerçeği, destekçi bulamayan PKK’yı din maskesi takmaya zorlamıştır.
İkinci madde ise, gerçekten Batı’da PKK’nın beklediği etkiyi uyandırmıştır ya da Batı, kendi çıkarları için buna çok inanmak istemiştir. Batılı yorumcuların bazıları, Ortadoğu’nun radikalizm nedeniyle bir kan gölü haline gelmesini gerekçe göstermekte ve din konusunda ılımlı sözlerle ortaya çıkan bir müttefiki –komünist olduğu gerçeğini bilmeyerek veya tümüyle göz ardı ederek– kendi normlarına oldukça uygun bulmaktadırlar. Nitekim Fransız yazar Bernard-Henri Levy, PKK ile ilgili açıklamalarında bunu şu sözlerle açıkça izah etmiştir: “Söz konusu bölgelerde cinsiyet eşitliğisekülerizme ve azınlıklara saygı ve İslam’ın modern, ılımlı ve ekümenik kavramını görmek mümkün; ki bunlar, bölgede oldukça nadir görülebilen özellikler.”
Dikkat edilirse sayılan üç unsur, yani kadın hakları, demokrasi ve ılımlı din anlayışı, Batı’nın daima Ortadoğu’da özlem duyduğu unsurlardır. İşte bu kilit ve göz boyayıcı unsurlar, PKK tarafından taktik değişiminin bir parçası olarak özenle seçilip kullanılmış; Batı ise, stratejik öneme sahip bir coğrafyada, bu özelliklere sahip iyi kullanılacak bir müttefikin var olduğu zannına kapılmıştır. Oysa PKK, Batı’yı sadece aldatmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder