16 Ekim 2015 Cuma

3. Özgürlük Değil Dayatma: KCK Vatandaşlığı

KCK Sözleşmesi’nin en önemli özelliklerinden biri Türkiye devletini tümüyle reddetmesi ve halka “KCK vatandaşlığı”nı dayatmasıdır. Söz gelimi 5. maddede, “Kürdistan’da doğup yaşayan veya KCK sistemine bağlı olan herkes KCK vatandaşıdır” şeklinde bir ibare geçmektedir. Buradaki Kürdistan ifadesinin umarsızca Güneydoğu Anadolu bölgemiz için kullanılmakta olduğu aşikardır. Sözleşmeye göre, Güneydoğu’da doğmuş ve orada yaşamakta olan herkes sözleşmeyi kabul etmek zorundadır ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil KCK vatandaşıdır. Bir Kürt’ün sözleşmeye aykırı davranmaktan öte sözleşemeye ters bir şey düşünmesi bile suç sayılmaktadır. Sözleşmeye uymamak, “ihanet ve teslimiyet” olarak değerlendirilip cezalandırılacaktır. Cezalandırma 27-30. maddelerde düzenlenen “yargı erki” içinde “halk mahkemeleri” tarafından yapılacaktır.
Bu uygulama, bölgede etkili siyasetçileri dahi kapsamış, hatta uygulamaya geçirilmiştir. KCK, Diyarbakır Belediyesi'nin eski başkanı Osman Baydemir’i 2008 yılında “Öcalan irademdir” kampanyasına imza atmadığı için, belediyede temizlik işçisi kadrosunda görev yapan iki kişi tarafından yargılatmıştır.

Komünal yaşamda aile diye bir mefhum yoktur. Din, ahlak, devlet ve aile kavramlarının terk edildiği bu sistem,
şiddet ve ahlaki dejenerasyonun asıl kaynağıdır.
Gazeteci-yazar Murat Yetkin, KCK mahkemeleri tarafından yargılanıp suçlu bulunan bir kişinin kendisinden yana yakıla avukat istemesi gibi garip bir olayı anlatmış ve şöyle devam etmiştir:
“Asıl şaşırdığımız, vatandaşın bu durumu, yani PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, resmi mahkemelere paralel olarak mahkeme kurmasını doğal, kararlarını da meşru karşılamış olması.”
Görülüyor ki, Güneydoğu’da PKK tarafından kurulmuş olan korku imparatorluğu, halkı bu sahte mahkemelerle muhatap olmaya zorlamakta ve ciddi şekilde tehdit etmektedir. Söz konusu yazıda Murat Yetkin şu doğru tespitte bulunmaktadır:
“Leninist teoride ‘ikili iktidarlar’ denilen, bizim ‘paralel devlet’ diye ifade edebileceğimiz ‘devlet içinde devlet’ yapıları bunlar; Kobani’deki (Ayn el-Arab) ‘Kanton’ örgütlenmesinin temeli de buydu zaten. Yalnız mahkeme de değil… Diyarbakır kırsalında, Şırnak kırsalında, PKK’nın sadece ‘şehitliklerini’ değil, kendi polisini, cezaevini, hatta dağa adam gönderme amaçlı, kendi ‘askere alma’ noktalarını oluşturmuş olması.”

KCK, Güneydoğu'yu sinsi yöntemlerle ele geçirmeyi ve bölgede komünist-Leninist felsefeye uygun bir korku imparatorluğu
kurmayı hedeflemektedir. Çözüm süreci adı verilen ateşkes döneminde bunu büyük ölçüde hayata geçirmiştir.
Bütün bunların yanı sıra, “KCK vatandaşı” olarak dayatılan kişiler, Sözleşme’nin 31-33. maddelerine de uyum göstermek zorundadırlar. Söz konusu maddelerde “KCK vatandaşları”na “meşru savunma yükümlülüğü” konmuştur: “Herkes meşru savunma için hazırlıklı olmakla ve meşru savunma çalışmalarını desteklemekle yükümlüdür... Tüm barışçıl eylemler boşa çıkarsa ayaklanma ve öz savunmaya dayalı gerilla savaşları gündeme gelir...”Bir başka deyişle halk, önce KCK vatandaşı olma zorunluluğunda bırakılmakta, ardından da meşru savunma adı altında PKK üyelerinin girişeceği gerilla savaşına katılmak mecburiyetinde kalmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder