16 Ekim 2015 Cuma

2. KCK Sözleşmesinin Öngördüğü İlkel Komünal Toplum

Karl Marks, bugün geçersizliği kesin bilimsel delillerle ispatlanmış olan Charles Darwin’in Evrim Teorisi’nden yola çıkarak tarihi yorumlamış, canlılarda sözde ilkelden gelişmişe bir diyalektik olduğunu varsaymış ve bunun tarihe de uygulanması gerektiğini öne sürmüştür. Odağında materyalizmin olduğu bu sahte anlayışa göre sözde tarih ilk insansılarla başlar. İnsansı denen bu hayali canlı ne tam insan, ne de tam gorildir ancak alet kullanmayı öğrendikçe güya zaman içinde insansı özellikler kazanmıştır. Bilindiği gibi bu sahte hikaye, bugün kendi çocuklarımıza okul kitaplarında halen anlatılmaktadır.

Öcalan'ın kendisini -Haşa- ilah ya da peygamber gibi gösterme çabası bir kısım PKK militanları arasında da kabul görmüştür.
Lideri ilahlaştıran böyle bir sistem, kolay bir itaati de sağlamıştır. Sistemi sorgulayanların ise zaten örgüt içinde
yaşama hakkı yoktur.

Marks, komünizm fikrini sahte evrim teorisinden esinlenerek
geliştirmiş, canlılar arasında diyalektik bir gelişim olduğu
iddiasından yola çıkarak tarihin de bu diyalektik çerçevesinde
geliştiğini iddia etmiştir. Oysa ne canlılar ne de tarih diyalektik
içinde gelişmiş değildir. Evrim tümüyle bir safsatadır.
Daha önceki satırlarda açıkladığımız önemli bir gerçeği bu noktada tekrar hatırlatmak gerekmektedir: Bilimsel kanıtlar ışığında canlıların geçmişinde ilkelden gelişmişe bir değişim hiçbir şekilde olmadığı gibi, tarih de, ilkelden gelişmişe bir diyalektik içinde gelişmiş değildir. Dolayısıyla “ilkel” varlıkların yaşadığı “ilkel” dönemler hiçbir zaman var olmamıştır. İnsanlık, var edildiği dönemden bu yana akıllı ve medeni toplumlardan oluşur, hatta öyle ki, geçmiş çağlarda şu an sırrına erişemediğimiz bizden çok daha ileri ve medeni toplulukların yaşadığına dair izler vardır. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Tarihi bir yalan: Kabataş Devri)
Marks’ın sahte evrim hikayesine göre yorumladığı sahte tarih anlayışında yarı çıplak, maymuna benzeyen, elinde mızrak tutan adamlar, ortada başıboş dolaşan çocuklar vardır. Kadınlar meyve toplar ya da yemek yaparlar. Uğraşılarının büyük bir bölümü yiyecek temin etmek olan bu insanlar her şeylerini paylaşırlar. Avladıkları hayvanları ortaya yığar ve hep birlikte yerler. Silahlar, yiyecekler, hatta kadınlar bile ortak kullanıma dâhildir.
Materyalistler ve özellikle komünistler bu tarif ile biriktirmenin, aç gözlülüğün, bencilliğin olmadığı bir toplum modeli tarif etmeyi hedeflerler. Marksistlerin iddiasına göre mülk edinme, aile sahibi olma, biriktirme gibi bir kaygıları olmayan söz konusu hayali toplumda hiçbir sosyal çatışma yaşanmayacaktır. Fakat aslında bu tarifteki toplum öylesine dejeneredir ki, sadece özel mülkiyet değil, aile, ahlak ve din anlayışı da yoktur. Tüm değerlerini yitirmiş böyle bir toplum içinde ise çatışmalar, sokak ortasında gerçekleştirilen katliamlar, şiddetli kavgalar ve savaşlar şeklinde kendini gösterecek; ahlaksızlık ve dejenerasyon tarif edilemez boyutlara ulaşacaktır.

Vahşi kapitalizm elbette beraberinde felaket getiren kirli materyalist
bir sistemdir. Fakat bunun çözümü, ondan daha korkunç bir şiddet ideolojisi olan komünizm değil, sadece ve sadece Kuran'a
dayanan İslam ahlakıdır.
Vahşi kapitalizmin elbette eleştirilmesi gereken çok acımasız yönleri vardır ve bu konu daha önceki pek çok çalışmamızda detaylı incelenmiş ve kapitalist düşüncenin zararları kapsamlı ele alınmıştır. Fakat kapitalizmin vahşi yönünü yermek adına kurgulanmış bu hayali komün sistemi, inanç, din, kutsal değerler, aile, ahlak gibi insanı insan yapan temel şartları yok sayarak daha korkunç bir sistemin tarifini yapmaktadır. Allah korkusunun olmadığı bir ortam kısa bir zaman dilimi içinde vahşet, şiddet ve psikopatlığın kök saldığı bir savaş alanı haline gelecek, kadın ve çocukların orta malı olması toplumu önüne geçilemez bir dejenerasyona doğru sürükleyecek, saygı duyulacak bir değer, kurum kalmamış olacaktır. Toplumu oluşturan bireyler sahte evrim teorisinin iddialarını gerçek sayarak birbirlerine gelişimini tamamlamamış birer hayvan muamelesi yapacak ve şiddet oldukça kolaylaşacaktır. Unutulmamalıdır ki insanları ahlaksızlık ve şiddete sürükleyen sebep sadece kapitalizmin getirdiği açgözlü sistem değil, asıl olarak Allah korkusunun olmayışıdır. Hiçbir inancı ve değeri olmayan bu hayali komün toplumu içinde mutlu bir tablo çizilmesi, bu sebeple olağanüstü derecede aldatıcıdır.
Vahşi kapitalizmin getirdiği felaketlerin sona ermesi isteniyorsa; insanların eşitlik, özgürlük, sevgi, merhamet, insan hakları ve demokrasi ışığı altında yaşamaları hedefleniyorsa bunun tek yolu Kuran’da tarif edilmiştir. İslam adına hurafelere uyarak değil, fakat sadece Kuran’a uyarak meydana getirilen bir sosyal sistem, insanların tümünün refah ve adalet içinde yaşamalarını sağlayacak yegane sistemdir.
PKK’nın hayal ettiği komünal sisteme dönecek olursak, hiçbir bilimsel gerçeğe dayanmayan bu hikaye KCK Sözleşmesi'nin başlangıç kısmında “Kürt halkının demokratik ve komünal yaşamının tarihsel geleneğine sahip çıkarak” ifadesiyle sahiplenilmiş, güya Kürt halkının böyle yaşadığı iddia edilmiştir. Gerek Marks, gerekse onun fikirlerini esas alan Abdullah Öcalan’a göre günümüz toplumlarında yer bulan kar ve mülk edinme, din ve ahlak gibi konular komünal toplumda değerlerin kaybı olarak değerlendirilmektedir. PKK’nın yayın organlarından biri olan Serxwebun (Bağımsızlık) isimli internet sitesinde ilkel komünal toplum tarzında bir yaşayışın önemi şu cümleler ile anlatılmıştır.

Komünizmin ön şart olarak sunduğu komünal toplumda, toplumun liderlerinin dışında kalanların tümü "güdülmesi gereken koyun"
olarak değerlendirilirler.
“Toplumsal varlığın oluşumundaki komünal nitelik, biçime değil öze ilişkin bir husustur. Toplumun ancak komünal tarzda varlığını sürdürebileceğini kanıtlar. Komünal niteliğin yitirilmesi toplum olmaktan çıkmakla özdeştir. Komünal değerlerin aleyhindeki her gelişme toplumdan birtakım değerlerin kaybı anlamına da gelir. O halde komün halindeki yaşamı temel yaşam biçimi olarak değerlendirmek gerçekçidir. İnsan türü, varlığını, bu yaşam biçimi olmadan sürdüremez.”
Burada “komünal değerlerin aleyhindeki her gelişme” ifadesiyle din, ahlak gibi manevi unsurların varlığı kastedilmektedir. Manevi hiçbir değer olmaksızın oluşturulan böyle bir sistemde acıma, merhamet, sevgi gibi kavramların bulunması imkansızdır; dolayısıyla bu çarpık inanışa göre insan değersiz bir varlıktır. İşte bu anlayış sonucunda, örneğin üst kademedeki bir PKK'lı, emrindeki teröristlere çatışmada yaralanan arkadaşlarının kafasına sıkıp kaçmalarını gönül rahatlığı ile söyleyebilmektedir (bu konunun detaylarına "PKK'da İç İnfazlar" başlığı altında değinilecektir). Bir gösteri sırasında çocukların yaralanmasının ya da kadınların ölmesinin hiçbir değeri yoktur. Bu insanların korkunç mantığına göre, Kürt dahi olsalar kadın ya da çocuk hepsinin değeri ancak bir koyun kadardır yani feda edilmelerinde hiçbir sakınca yoktur.
KCK Sözleşmesi’nin giriş kısmında komünal toplum düzenine yeniden dönülmesi gerektiği ve bunun örgüt için önemi şu cümlelerle anlatılmıştır:
“Komünal demokratik duruşun çağdaş değerlerle yeniden yaratılması, sosyalizmin yeniden yükselen değer haline getirilmesidir.”
Görüldüğü gibi hedef; komünist düzeni tekrar inşa etmek, bunun için de günümüz ortamları içinde komünal toplumu inşa etmektir.
Sorun şu ki, PKK’nın özlem duyduğu komünal yaşam Güneydoğu Anadolu’daki Kürt kardeşlerimizin yaşam şekli ile taban tabana zıttır. Komünal yaşamda din yoktur, Kürt halkı ise dinsiz yaşayamaz. Komünal yaşamda aile diye bir mefhum yoktur; oysa Kürt kardeşlerimiz için aile ve aşiret değerleri kutsaldır. Komünal yaşam, komün üyelerinin diledikleri zaman, anne-kardeş-bacı fark etmeksizin diledikleri kişi ile cinsel ilişkide bulunmalarını serbest hale getirmektedir. Böyle bir yapı, Kürt kardeşlerimiz için adeta bir kabustur.
Haber.sol.org.tr isimli internet sitesi bu durumu komün üyeler için “Bu komünal yaşam tarzı içinde serbestçe sevip, çiftleşerek fiziki ve toplumsal varlıklarını sürdürdüler…” diyerek anlatmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder