16 Ekim 2015 Cuma

PKK’lı kadınlar neler söylüyor?

PKK’nın kadın konusundaki tarz ve ağız değişikliğinin üzerinde durmamızın temel sebebi, PKK’nın bu yöndeki ikiyüzlülüğüdür. PKK, kadınlara yönelik söz konusu söylem ve uygulamaları sadece militan ihtiyacı ve Batı'ya yaranmanın en kolay yolu olduğu için tercih etmiştir. Gerçekte örgüt içindeki kadınların izahları, bu söylemlerin tam tersini işaret etmektedir.
Necati Alkan, PKK’lı pek çok kadın ile bu konu hakkında röportajlar yapmış ve önemli bir derleme meydana getirmiştir. Bunlardan birkaç örnek şöyledir:
PKK’lı kadınlardan Zelal kod isimli kişinin açıklamaları:
“Öcalan’ı yaklaşımı ve uygulamalarından dolayı eleştirdim. Örgüt içi demokrasiyi eleştirdim, kişilerin geriliğini eleştirdim... Beni iki ay hapse attılar. Hapisten çıktıktan sonra 500 kişinin olduğu bir ortamda, eğitim ortamında, Öcalan ‘bana laf söylemişsin’ dedi. ‘Tanrıyla öyle gelişigüzel konuşulmaz, laf söylenmez. Sen tanrıya laf atarsan çarpılırsın.’ Kendini tanrı yerine koyuyordu yani. Örgütten ayrılmak istedim, fakat ölümle tehdit ettiler beni. Hayatımda o kadar korkmamıştım.”
PKK’nın dönüşüm sürecinde örgütte faaliyet yürüten Bese kod adlı kişinin açıklaması ise şöyledir:
“PKK’ye ilk katıldığımda işte dağdaydım, silahım var, o halde ben özgürüm diye düşünüyordum. Ama ilerleyen zamanlarda gördüm ki özgürlük bu değildi. Çünkü kendime ait bir kimliğim yoktu, kişiliğim yoktu, düşüncelerimi istediğim gibi dile getiremiyordum., eleştiremiyordum. Örgütten ayrılmak istediğimde, ayrılamıyordum.”  (Derinlemesine Mülakat, 2008)
Leyla kod adlı kişi ise şu açıklamaları yapmıştır:
“PKK’da kadının özgürlüğü adına, sembolik ve göstermelik düzeyde yapılanlar dışında pek bir şey yapılmadı. Yapılanlarla da kadın özgürlüklerini biraz daha yitirdi. Çünkü kadın adına ideolojisini geliştiren, örgütlenmesini kuran, bütün kararları alan ve uygulayan bir erkek olan Öcalan’dı. Ben şahsen PKK’ya katılmadan önce de özgürdüm. PKK’da benim bugüne ve yarına dair bireysel görüşüm yoktu, olamazdı da.” (Derinlemesine Mülakat, 2009)
Yazar Necati Alkan, konuyla ilgili olarak yaptığı gözlem ve röportajları sonucunda, kitabında şu açıklamalara yer vermiştir:
“PKK tarafından 1990’lı yıllardan sonra çeşitli görev ve roller yüklenerek kadınlar, örgütü ayakta tutan temel güç haline gelmişlerdir. Görüşme yapılan kadınların tamamı, bu gücün örgütten ayrılması halinde ‘örgütsel yapının çökeceğini’ dile getirmişlerdir. Ronahi’nin, ‘kadınlar olmazsa, erkekleri örgütte tutamazsınız’, Beritan’ın ‘erkekler kadın için dağda duruyorlar’, Ejin’in ‘kadınlar olmasa bir tane erkek dağda olmazdı’, Revşen’in ‘kadın örgütten ayrılsın kimseyi tutamazsınız dağda’, Pelin’in ‘kadınlar ayrılırsa erkekler bir saniye bile dağda kalmazlar’ sözleri bu bağlamda dikkate değerdir.

Komünistlerin "kadınları esaretten kurtarma" propagandasına hizmet için hazırlanmış bir afiş. (solda)
PKK, kadınları esaretten kurtarma propagandası yapmaktadır. Oysa komünizm, kadınları değersiz bir orta malı olarak gören, ideolojisi gereği kadını aşağılayan bir fikir sistemidir. Dolayısıyla komünist bir sistemin kadını yüceltmesi imkansızdır.
Alkan’ın analizlerine göre PKK tarafından ilk yıllarda “özgürleştirilecek köleler” olarak görülen kadınlar, silahlı eylemlerde yer almaya başladıkları 1990’lı yıllarda “yoldaşlar”, intihar saldırılarında kullanılmaya başlandıkları 1996 yılından sonra ise “tanrıçalar” olarak isimlendirilmişlerdir. Söylem olarak bu kadar yüceltilmelerine rağmen, örgüt içerisindeki uygulamalarında kadınların erkekler tarafından küçümsendikleri, eşit olarak görülmedikleri, kendilerine değer verilmedikleri anlaşılmaktadır. Örgütün söylemleriyle eylemleri arasındaki farklılıklardan rahatsızlık duyan, örgütün vaatleriyle uygulamaları arasındaki çelişkileri gören pek çok kadın bu dönemde örgütten ayrılmak istemiş, kimisi kaçmış, kimisi kaçmak üzereyken yakalanmış ve hain ilan edilerek cezalandırılmışlardır.
Uzun yıllar PKK’nın içerisinde faaliyet yürüten Neval’in sözleri oldukça önemlidir:
“PKK içinde kadın özgürlüğü adına yürütülen tüm çabalar, PKK sisteminin en temel dinamiği olarak geliştirilmiştir. Öcalan’ın aslında yaratmak istediği sistemin temel ayaklarından biri kadın çalışmasıdır. Dikkat edin, parti tarihi boyunca Öcalan, özellikle 1990 sonrasında sistemi ve kendi kimliğini önemli oranda kadın gücü üzerinden geliştirdi. Kadını terazisinin bir kefesi yaparken, bundan kadından çok kendisi yararlandı.  (…) Devrimcilik adına, özgürlük adına ülkesi için, birçok baskılara maruz kalarak  dağlara çıkan binlerce Kürt kadını, Öcalan’ın sisteminin çıkarları için, ama ‘özgürlük’ adına organize edildi.
Öcalan’ın kadın lehine taraf olduğundan bahsedilir. Buna bir açıklık getirmek istiyorum. Öcalan’ın bazen Önderlik prestiji gereği bazı jestleri dışında, genel olarak kadın lehine bir savunuculuğundan bahsedilmez. Ama bunun arkasına saklanılarak kurulan beter bir sistem ve adaletsizlik vardı. Aslında Öcalan’ın kurduğu kendisinin dili olabilecek, kendi iktidarını kadın üzerinden pekiştirecek bir elit kadın grubu sistemiydi.”
Örgüt içinde eleştiride bulunan veya örgütten ayrılmak isteyen kadınların cezalandırılması ve infaz edilmesi ise “PKK’da kadın” gerçeğini özetleyen bir gerçektir. Bu konuda verilebilecek en önemli örnek, parti içi örgütlenme konularındaki eleştirilerini Öcalan’a gönderen Semir kod adlı kadın militanın Öcalan’ın emri ile infazıdır. Necati Alkan’a göre, Öcalan, Semir’in öldürülmesiyle, otoritesine karşı ilk doğrudan başkaldırıyı bertaraf etmiş ve daha sonra gelişebilecek muhalif hareketlere Semir’in şahsında gözdağı vermiştir. Semir tek örnek olmamıştır, söz konusu anlaşmazlıkta Semir’i savunan Saime Aşkın da öldürülmüştür. Günümüzde halen bu uygulama devam etmekte ve Öcalan’ın uygulamalarını eleştirenler “Semir kişiliği” olarak nitelendirilerek cezalara ve infazlara maruz kalmaktadırlar. PKK örgütünün korkunç infaz gerçeği, ilerleyen sayfalarda detaylı olarak anlatılacaktır.
Kadınlar konusunda tüm göz boyamaların aksine PKK’lı kadınların “sadece kullanılmak” üzere yer aldıklarını fark etmiş olmaları kuşkusuz sürpriz değildir. Kadınlar, komünist düzen içinde daima değersiz varlıklar olarak görülmüştür. Dahası komünizm, geçmişte yaşandığına inanılan fakat tümüyle bir aldatmaca olan sahte bir komünal sistemin özlemi içinde olduğundan, böyle bir sistem içinde “kadının değeri” diye bir mevzu söz konusu dahi değildir. Özlem duyulan komün sisteminde tüm mallar, eşyalar, gıdalar ve çocuklar konusunda olduğu gibi kadın da ortak bir mal olarak değerlendirilir. Komünist ideoloji özellikle günümüzde tepki çeken bir kavram olduğundan, kadınların ortak kullanımı ifadesini açıkça dile getirmezler. Fakat zaten aile kurumunun ortadan kalkması kaçınılmaz olarak bu sonucu beraberinde getirir ki, hedef de budur. Evliliğin, ailenin, nikahın anlamının olmadığı bir toplum anlayışı, zaten kadının da çocukların da malın da ortak olması sonucunu beraberinde getirir. Her şeyin ortak paylaşım alanında sömürülmesi gereken bir meta olarak görüldüğü bir ortamda kadının bir “değeri” olmayacağı da anlaşılabilmektedir.

1 yorum: